Türkiye’de son günlerde ‘şeriat’ tartışmaları yeniden alevlenirken, özellikle konuyu şiddetlendirmek isteyenler sokaklarda broşür dağıtımından pankart asmaya kadar birçok eylemde bulunuyor. Peki Türkiye’ye şeriat gelir mi?
Avukat Feyza Altun’un sosyal medya hesabından yaptığı şeriat karşıtı paylaşımın ardından hakkında soruşturma başlatılması, şeriatla ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Altun sağlık kontrolünde, “Türkiye laik bir ülkedir. Türkiye’de şeriat yok. Türkiye şeriat ile yönetilmedi. Hiçbir zamanda şeriat ile yönetilmeyecek” demişti.
Her şeyden önce, “Türkiye’ye şeriat gelir mi?” sorusunun günün gerçekliğine ne kadar uygun olduğunu düşünmek gerek. Şeriat, bir anda ışınlanacak bir nokta ya da bir anda kapı zilini çalacak bir misafir değildir, yıllardır adım adım inşa edilen bir düzen olarak ele alınmalıdır.
Şeriat nedir, ne değildir?
Tanımı itibariyle şeriat, Allah’ın insanlığa emrettiği İslam hukukudur. Müslümanlar için şeriat, Allah’ın Müslümanlar ve gayrimüslimler için iradesidir. İbadet ve uygulamalarla ilgili bir dizi dini kanundur. Dilbilimsel olarak Arapça “Şeriat” kelimesi doğru yolu, doğru yöntemi ve tatmin edici su kaynağını ifade eder; bunların hepsi tartışmasız olumlu kavramlardır. Kültürel Müslümanların şeriatla ilgili her şeye olumlu bir gözle bakmalarının, bunun aslında ne anlama geldiğine fazla vurgu yapmamalarının nedeni budur. Bu fikir kulağa çekici gelse de önemli bir sorun var.
İslam’da Şeriat adında bir kitap veya Allah’ın şeriatının maddelerini detaylandıran kapsamlı bir belge yoktur. Şeriatla ilgili tüm konular büyük ölçüde Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen ve çoğunlukla Arapça bulunan dini kitaplardan alınmıştır. Dolayısıyla nihai ürün, insan yapımı bir dizi kural ve yorumdur. Bu durumda Müslüman din adamları dini konularda ve kanunlarda hakem konumundadırlar.
Demokratik değildir
Demokrasi, egemenliğin halkta olduğu, kanun yapma ve kural koyma özgürlüğünün millette verildiği yönetim biçimidir. Şeriat ise insanlara hem egemenlik hakkı tanımaz hem de kanun yapma ve kural koyma hakkı vermez. Bu çerçevede çağdaş toplumlar şeriat ile yönetimi kabul etmez.
Eşitlikçi değildir
Çağdaş toplumlar, tüm yurttaşlara eşit haklar tanır. Şeriat ise insanlar arasında eşitliği kabul etmez. Kadın erkek ayrımcılığı, köle efendi yani sınıf ayrımcılığı ve inanç ayrımcılığı yapar.
Özgürlükçü değildir
Çağdaş toplumlar eşit ve özgür insan ilkesi üzerine inşa edilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bu toplumların hukuki çatısını oluşturur. Bu hukuk bireysel hak ve özgürlükleri korur. Şeriat hukukunda ise insan hak ve özgürlükleri söz konusu değildir. Bu hukuk sisteminde özgür insan yerine kul anlayışı vardır. Şeriat kanunları bireylerin değil Allah’ın ve devletin hakkını korumaya odaklanır.
Anayasa’dan laiklik ilkesi çıkarılırsa ne olur?
Çocuk Kuran kursları yaygınlaştırılacak, iki okuldan biri imam hatip yapılacak, tarikatlar ve cemaatler genişletilecek, hukukun yerini şeyhlerin kararları alacak, yurttaş kula dönüşecek, bilim itibarsızlaştırıp hurafeler dört bir yanı saracak, felaketler önlenebilir olaylar olarak değil “kader” olarak açıklanacak, yaşam inkar edilip ölüm kutsallaştırılacak, kadınlarımızın özgürlükleri tehdit edilecek ve TV kanallarında seküler yaşam alışkanlıklarını benimseten programlar kaldırılacak. Evet, tam olarak böyle olacak, hatta daha fazlası… İşin garibi, bunlar şu anda da yaşadığımız olaylar. Bu da demek oluyor ki Anayasa’da laiklik yazması, laikliği korumaya yetmiyor…
Halkın yüzde 83,2’si şeriat istemiyor
Aksoy Araştırma’nın yaptığı “şeriat” konulu ankette ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Ankete katılan vatandaşlara, ‘Türkiye’nin yönetim biçimini siz belirleyecek olsanız hangisi ile yönetilmek istersiniz’ sorusu soruldu. Laikliğe dayalı yönetim biçimi diyenlerin oranı yüzde 83,2 olurken, şeriat yönetimi isteyenlerin oranı yüzde 16, 8 olarak ölçüldü. Aksoy Araştırma’nın sahibi Ertan Aksoy anketi yüzde yüzde 3 hata payıyla 1067 kişi ile gerçekleştirildiğini söyledi.
Dolayısıyla şeriat çağrılarının gidişatı değiştirebilme kapasitesi yok. Bu yaklaşıma göre şeriata geçiş, çok uzak bir ihtimalden ibaret. Ancak şöyle bir gerçek ki ayakları yere basmayan laiklik kavramının yerine, ülkedeki sorunların çözümünde laikliği doğru yerde konumlandırabilen siyasal yönetime hiç olmadığı kadar ihtiyaç vardır.