TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Yeni anayasa ya da anayasada köklü değişiklik, bir fantezi, bir siyasi tartışma değil; Türkiye için bir zarurettir. Yargı kurumları arasında bir çelişkinin, yargı kurumları arasında bir güç mücadelesinin olmayacağı bir sistemi inşa etmemiz lazım” dedi.
Numan Kurtulmuş, Azerbaycan’da düzenlenen Asya Parlamenter Asamblesi (APA) Genel Kurulu’na katıldıktan sonra dönüşte uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Kurtulmuş, APA Genel Kurulu kapsamında yürüttüğü temaslara ilişkin, APA Dönem Başkanlığı’nı Azerbaycan Milli Meclisi Başkanı Sahiba Gafarova’ya devrettiğini hatırlattı. Kurtulmuş, Asya’nın büyüyen, gelişen bir bölge olduğuna işaret ederek, “Diyebiliriz ki canlanmış olan yeni bir medeniyet havzası. Çok farklı kültürlerin olduğu, çok önemli gelişme istidadında olan ekonomilerin olduğu, çok büyük fırsatların olduğu bir kıta.
Öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde dünya dengeleri içerisinde Asya’nın çok ayrıcalıklı bir yeri olacak. Türkiye’nin önemi de Avrupa’nın en doğusunda, Asya’nın en batısındayız. Jeostratejik olarak geçiş noktasındayız. Aynı zamanda kültürlerin geçiş noktasındayız. Türkiye’nin, bir taraftan Avrupa ve Batı ilişkilerine ve bölgesel ilişkilere önem verirken; şüphesiz Asya ilişkilerini de ciddi şekilde öncelemesi, önemsemesi gerekiyor. Bu açıdan bizim Asya Parlamenter Asamblesine verdiğimiz dikkati göstermek bakımından da bu toplantı önemliydi” dedi.
‘ASYA, FIRSAT PENCERESİ’
Asya’nın yeni dünya dengeleri bakımından büyük bir fırsat penceresi açtığına işaret eden Kurtulmuş, “Bundan istifade etmek lazım. Hem Türkiye olarak istifade etmek lazım hem de yeni dünya dengelerinde Asya’yı bir barış ve istikrar bölgesi haline getirecek çabaların içinde olmamız gerekiyor. Uluslararası sistemde denge ortadan kalktığı zaman çatışmalar ve gerilimler başlıyor. Şu anda maalesef dünya sistemi bir denge içinde değildir. Herhangi bir gücün dünyada egemen, tek başına etkin olması söz konusu değildir.
Bölge bölge farklı ülkelerin, farklı güç merkezlerinin dünya ekonomisi, dünya siyaseti üzerinde etkisi var. Bu da ister istemez daha fazla gerilim, daha fazla çatışma ortaya çıkarıyor. Onun için Asya’da güven ve istikrarı önceleyecek çalışmaların yapılması, bu anlamda Türkiye’nin barışçıl perspektifleri hazırlaması hem Türkiye’nin geleceği hem içinde bulunduğu bölgede alternatiflerini çoğaltması hem de Asya ülkeleri arasında karşılıklı iş birliğini artırması bakımından önemli olduğu kanaatindeyim” diye konuştu.
‘TÜRKİYE’Yİ İLGİYLE İZLİYORLAR’
Kurtulmuş, TBMM Başkanı seçildikten sonra APA Genel Kurulu kapsamındaki temasları ile 50’ye yakın meclis başkanıyla ikili görüşme yaptığını, muhatap oldukları ülkelerin meclis başkanlarının tamamının Türkiye’nin son yıllarda ortaya koyduğu yükselişi takip ettiğini belirterek, “Türkiye’nin güçlü ve büyük bir ekonomi haline gelmesini ilgiyle izliyorlar. Özellikle bu çerçevede savunma sanayi alanındaki Türkiye’nin başarılarını da dikkatle takip ediyorlar.
Hatta ülkelerin bir kısmı, savunma sanayi başta olmak üzere özellikle yüksek teknolojilerde Türkiye ile iş birliğine hazır olduklarını ifade ediyorlar. Savunma sanayinin ilgi çekmesinin sebeplerinden biri, maalesef dünyanın içinden geçmekte olduğu bir süreçte güven ve istikrarın her ülke için birinci öncelik haline gelmiş olmasıdır. Bu anlamda Türkiye’nin savunma sanayi ürünleri İHA’lar, SİHA’lar, akıllı mühimmatlar, birtakım deniz araçlarımız; bütün bunlarla Türkiye ile iş birliği yapma imkanlarını arıyorlar. Bu da Türkiye için önemli bir kapıdır. KAAN’ı da takip ediyorlar. Türkiye’nin milli muharip uçağını, Türkiye’nin uçak motoru ve helikopter motoru üretme kabiliyetlerini bazı meclis başkanlarından duyduk. Onlar da ilgiyle izliyorlar” dedi.
‘GÖNLÜMÜZDEN GEÇEN 400’Ü AŞSIN’
Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, yargıdaki sorunu giderecek bir Anayasa değişikliği için de uzlaşma yollarını arayacakları yönündeki sözlerinin ardından seçim sonrası yeni anayasa yerine mevcut anayasada değişiklik çalışmasının gündeme gelip, gelmeyeceğine ilişkin, “Önümüzdeki dönemde ismini ne koyduğumuzdan ziyade ne yaptığımız önemli olacak. Hatta bazıları, ‘Bu Meclis yeni anayasa yapmaya muktedir değildir; çünkü kurucu meclis değildir’ şeklinde itirazlar dile getiriyor. Bir kere kategorik olarak şunu söylemek lazım; TBMM, A’dan Z’ye yeni bir anayasayı yapma gücüne, kuvvetine sahiptir. Tabii ki bu bir uzlaşıyla olabilir. Hiçbir partinin tek başına bir anayasası olmaz. Milletin anayasası olur.
Meclis’te yapılacak ister yeni anayasa, topyekun anayasal değişiklik olsun ister hayati maddelerde değişiklik olsun, yapılacak olan iş bir aritmetik işidir, parlamentodaki siyasal aritmetik meselesidir. Burada gönlümüzden geçen odur ki hemen ilk turda 400’ü aşsın ve anayasa Meclis’te yapılsın. O olmazsa bunu referanduma götürecek çoğunluk, Meclis’te oluşsun. Ama olabilecek en yüksek konsensusun çıkması için gayret sarf etmemiz lazım. Bunun olabilmesi için de takip edilecek usul ve yöntemlerin, tartışmaların zemininin çok doğru tespit edilmesi gerekir” diye konuştu.
Kurtulmuş, TBMM Başkanı olarak bunun zemininin mutlaka TBMM olması gerektiği kanaatinde olduğunu kaydederek, “TBMM’de bu konu sonuçlandırılacağı için akademinin, hukuk çevrelerinin, sivil toplumun, Türkiye’nin çok farklı kesimlerinin görüşlerinin alınması gerekir. Bu teklifler gelir ve sonuçta Meclis’te oluşturulacak mekanizmalarla bunun tartışılması mümkün olur. Yeni anayasa yapımında asıl olan iyi niyetle, ön yargısız, ‘İstemiyorum’ diye baştan reddetmeksizin bütün siyasi partilerin bu diyalog zemini içinde yer almasını arzu ederiz. Bunun olabilmesi için bütün gücümle, imkanlarımla gayret etmeye çalışacağım” dedi.
‘ZORLUK ÇIKARSA HAYATİ İHTİYAÇLAR İÇİN ADIM ATILABİLİR’
28’inci Yasama Dönemi’nin, Cumhuriyetin 2’nci yüzyılının, ‘Türkiye Yüzyılı’nın ilk Meclisi olduğunu işaret eden Kurtulmuş, şunları söyledi:
“12 Eylül anayasası, bir darbe anayasası. Aslında 1982 anayasası, 1961 anayasasının yavrusu, onun devamı. Bu süreklilik olduğu için bugün birtakım çatışmaları görüyoruz. Yargıdaki çelişkiler, çatışmalar çok nettir ki anayasanın içindeki belki darbecilerin ‘günü gelir buradan bir çatışma alanı çıkabilir’ diyerek, planladıkları birtakım tuzaklarla doludur. Türk siyaseti olarak, sivil siyaset olarak artık bunları biliyoruz.
Büyük bir birikim var, büyük bir tecrübe var. Geçmiş dönemlerde anayasa değişikliği ile ilgili 64 maddelik bir mutabakat var. Bugün maddeler üzerinde konuşsanız belki bu 64 madde, partilerin çoğunluğunun uzlaşabileceği 84-94 madde olur. Burada asıl olan, milletin ne ihtiyacı var, Türkiye’deki demokratik sistemi nasıl daha ileriye götürebiliriz ve bunu siyasal bir tartışmanın aracı haline getirmeksizin Türkiye’nin önünü açacak bir hukuk metnini nasıl hazırlarız? Bunu hazırlamak, 2-3 kişinin bir odaya çekilip, hazırlaması asla değildir.
Toplumun bütün kesimlerinin bu konuyla ilgili kanaatlerinin ortaya çıkması. Ama sonuçta kararı verecek olan milletin vekilleri olduğu için parlamentoda bunun uygun zeminlerde tartışılması temin edildikten sonra yasalaşma sürecinin başlatılmasıdır. Bu anlamda iyi niyetli müzakerelerin önünü açabilirsek; hem yeni anayasanın çıkabileceğini hem de eğer yeni anayasa konusunda zorluklar ortaya çıkarsa anayasada hayati ihtiyaçlarımızı karşılayacak adımların atılabileceğine inanıyorum.”
‘TÜRKİYE İÇİN BİR ZARURETTİR’
Yeni Anayasa sürecinde yöntemin işin en kolayı olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “Yeter ki herkes fikrini söylesin, bütün siyasi partiler, ‘Bu müzakere sürecinin içinde yer alacağız’ desin. Herhangi bir grup, herhangi bir çevre, ‘Benim kırmızı çizgim budur’ diyerek, en baştan kırmızı çizgisini dayatmasın. Mesela parlamento içinde komisyonlar olabilir, geçmiş dönemlerde olduğu gibi; karma komisyonlar kurulabilir, sivil toplumun görüşlerinin alındığı, büyük müzakere ortamlarının açıldığı, şehir şehir, bölge bölge insanların fikirlerinin alındığı bir istişare zemini açılabilir.
Bunlar da çok ciddi bir çabayı gerektiriyor. Ama sonuçta Türkiye’nin anayasa konusunda çok büyük bir tecrübesi var. Şu anda zannediyorum bütün siyasi partilerin elinde anayasa değişiklik teklifleri, çalışmaları vardır. Bunları bir araya getirmek, herkesin eteğindeki taşları dökmesiyle milletin hayrına olacak bir düzenleme yapılır. Bu bir sorumluluktur. Çok net söylüyorum. Yeni anayasa ya da anayasada köklü değişiklik, bir fantezi, bir siyasi tartışma değil; Türkiye için bir zarurettir” dedi.
‘GÜÇÜ MÜCADELESİNİN OLMAYACAĞI SİSTEMİ İNŞA ETMELİYİZ’
Kurtulmuş, şu anda yargıdaki çatışma alanlarının anayasanın içinde olduğunu gördüklerini belirterek, “Bunlar sistematik problemleri ortaya çıkaran şeyler. Sistemsel sorunlar üretiyor. 153’üncü maddeye bakarsanız bir başka yargı merciinin dediği haklı oluyor, 138’inci maddeye bakarsanız bir başka yüksek yargı organının kararı haklı oluyor. Özellikle yargıyla ilgili alanda, yargı kurumları arasında bir çelişkinin, yargı kurumları arasında bir güç mücadelesinin olmayacağı bir sistemi inşa etmemiz lazım.
Bunların hepsinin üstünde, Türkiye’de yürütme, yasama, yargı birbirinden bağımsızdır; ama Türkiye’de anayasayı yapma gücüne dahi sahip olan kurum, TBMM’dir. Anayasal olarak her şeyin yerli yerine oturtulması, ‘Senin sözün sözse, benim sözüm daha kuvvetli söz’ yarışı içinde kimsenin olmaması lazım. Bu, hiçbir şekilde kimseye yarar sağlamaz. Anayasa çerçevesinde herkesin sorumlulukları, yetkileri bellidir. Burada flu alanlar varsa ki bazı konularda flu alanlar var, bunların giderilmesi ve net bir şekilde herkesin görev ve sorumlulukları içinde hareket etmesinin temin edilmesi gerekir” diye konuştu.
Kurtulmuş, geçmişte bunları çok yaşadıklarını ifade ederek, “Hükümetin aldığı bir kararı Danıştay’ın iptal ettiğini, kendisini yasanın üstüne koyduğunu gördük. Siyasi parti kapatma davalarında Anayasa Mahkemesi’nin kendisini siyasi partilerin ve milli iradenin üstünde konumlandırdığını gördük. 367 garabetinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hiç olmayan bir usulü ortaya çıkararak TBMM’de cumhurbaşkanı seçtirmediği uygulamaları unutmuyoruz. Bunlar tesadüfen olmuş şeyler değil. Bunlar, 1961 Anayasası’nı, 1982 Anayasası’nı yaptıranların bilerek, belki planlayarak sistem içinde belli çatışma alanları oluşturmak için serpiştirdikleri tuzaklı alanlardır. Türkiye’nin bunları geçmesi lazım” dedi.
‘İÇTÜZÜK, SEÇİM SONRASI’
Kurtulmuş, Meclis İçtüzüğü değişikliği konusunu seçimden sonra süratle gündeme getireceklerini de söyledi. Kurtulmuş, “Çok uzun saatler süren, büyük tartışmalara, sinir harplerine, çok gergin oturumlara vesile olan uzun Meclis oturumları meselesinden kurtulmak lazım. Bunun için komisyonların çok iyi çalıştırılması lazım. İhtisas komisyonlarında hükümetle birlikte bu tartışmalar yapılmalı. Genel Kurul’a yasa teklifi geldiği zaman komisyonlarda olduğu gibi en başından başlayarak değil; belki geneli üzerinde bir görüşme açılarak, belki bir iki ufak tefek değişiklik önergesi varsa onların Meclis’te konuşulmasını temin ederek.
Mesela Genel Kurul’un bir günü, gelen tekliflerin yasalaşmasıyla ilgili tartışmalara ayrılır, bir günü oylamalara ayrılabilir, bir gün gündem dışı konuşmalarla ilgili bir oturum olabilir ya da grubu bulunmayan partiler ve bağımsız milletvekillerinin söz almasının zemini sağlanabilir. Dolayısıyla daha net, daha açık, çalışma saatlerinin belli olduğu, her yasayla ya da Meclis Genel Kurulu’na gelen her konuyla ilgili tartışmaların mükemmel bir şekilde öncesinden bitirildiği bir çalışma temposuna ihtiyaç var. Bunun düzenlenebileceğine inanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, buradaki temel meselenin herkesin söz hakkının korunması hatta artırılması olduğunu söyleyerek, “Muhalefet-iktidar herkesin söz hakkının korunması; ama lüzumsuz ve insan sabrını taşıracak tartışma ortamlarından uzaklaşılması lazım. Yasama yapma kalitesinin artırılması, bunun için belki teklifler gelmeden önce Meclis’in geniş bürokrat kadrosundan da destek alarak bu işlerin yapılması mümkün. İçtüzükte, anayasaya göre çok daha rahat bir uzlaşı sağlanabileceğini düşünüyorum. Seçimlerden sonra süratle Meclis’te grubu bulunan partilerle konuşarak, bu iç tüzük meselesini gündeme getireceğiz” diye konuştu.
‘MİLLETVEKİLLERİMİZ FANUS İÇİNDE YAŞADIĞINI UNUTMAMALI’
Kurtulmuş, milletvekillerinin itibarını zedelemek için kenarda durup ‘Elimize bir fırsat geçsin’ diye bekleyen bazı çevreler olduğunu üzüntüyle gördüğünü söyledi. Kurtulmuş, “Bunun yanında milletvekillerinin itibarının korunması, öncelikli olarak milletvekillerinin görevidir. Her milletvekili arkadaşımız herhangi bir sözü en aykırı şekilde söyleyebilir, bunda hiçbir problem yok. Ama milletvekilleri de özellikle siyasi tartışma ortamlarını nezih bir şekilde tutmak, deruhte etmek ve sürdürmek durumundadır.
Ağzından çıkan sözler, karşısındakine karşı yaralayıcı sözler, zaman zaman kabul edilemeyecek, hakaret içeren sözler, bunlar da milletvekillerimizin dikkat etmesi gereken hususlardır. Sadece Meclis görüşmeleri çerçevesinde değil, milletvekillerimizin, ‘Biri bizi gözetliyor’ diye bir program vardı, öyle bir şeyin içinde olduğunu, şeffaf, camdan bir fanusun içinde yaşadığını unutmamaları lazım. Bu, milletvekillerimizin çok daha disiplinli bir şekilde davranmalarını sağlar” dedi.
‘İSRAİL’E ESKİSİ GİBİ GÜÇLÜ DESTEK YOK’
Kurtulmuş, İsrail’in soykırım boyutlarına varan katliamlarına da değinerek, artık bu durumun dünyanın bütün ülkeleri tarafından görüldüğünü söyledi. Kurtulmuş, “İsrail’e destek olmak isteyen ülkeler bile artık eskisi kadar güçlü bir şekilde sözlerini dile getiremiyorlar. Şahsen Güney Afrika’nın Lahey Uluslararası Adelet Divanı’na başvurusu ve orada ara kararın müspet şekilde açıklanmasıyla Filistin davası bakımından yeni bir dönemin başladığına inanıyorum. Topraklarından edilen, yerlerinden sürülen, en son Gazze’de 5 ayda 30 bini aşkın, yüzde 75’i de kadın ve çocuk olan sivil kayıpların ortaya çıkması, Netanyahu ve çetesinin yolda yürüyen koyunlara bile ateş ederek öldürdüğü gaddarca bir katliamın, hiç kimsenin savunamayacağı bir noktaya geldiğini görüyoruz.
Hele hele Gazze’de Refah Sınır Kapısı’na sığınan, o bölgeye sığınanlara karşı, ‘Onları da öldüreceğiz, onları da canlı bırakmayacağız’ tehdidinin Netahyahu’yu sonu belli olmayan bir yola soktuğu aşikardır. Artık onun da geri dönüşü yoktur. Ümit ederiz ki Uluslararası Adalet Divanı’ndaki bu yargılamalardan sonra Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde de Karadzic gibi, Ratko Mladic gibi Netanyahu ve savaş suçlusu üst düzey yöneticilerin mahkemelerde hesap vermesi ve ceza alması mukadderdir. Burada bizim İsrail’e şimdiye kadar destek veren ülkelerden beklediğimiz; artık bu desteği vermemeleri. Çünkü yıkılan Netanyahu ve rejiminin altında kalacak olan sadece o rejim değildir, ona destek veren bazı batılı ülkeler de olacaktır” diye konuştu.
‘BÖLGE ÜLKELERİYLE TEMASI ARTIRMALIYIZ’
Kurtulmuş, hem Körfez ülkeleri hem diğer ülkelere ziyaretlerinin süreceğini belirterek, şunları kaydetti: “Önümüzdeki hafta Fildişi Sahilleri’nde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Meclis Başkanları toplantısı var. Hem bu çok taraflı toplantılarda ortak konuların üzerinde yoğunlaşmak hem de Körfez ülkeleri, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkileri her alanda en üst seviyeye çıkarmamız gerekir. Burada hükümetler arasında çalışmalar çok belirleyici ve yön verici bir perspektif oluşturuyor; ama parlamenter diplomasinin de imkanlarından istifade etmemiz lazım. Parlamento başkanları, parlamentolar arası dostluk grupları, ihtisas grupları üzerinden de sadece Mısır’la değil; bütün bölge ülkeleriyle çok yakın teması artırmak mecburiyetindeyiz. Başka yolumuz yok. Yoksa bölge ülkeleri, başkalarının siyasi hesaplarının bir parçası haline gelir.”
‘DEDEM, ERMENİ ÇETELERE KARŞI MÜCADELE VERDİ’
Kurtulmuş, soru üzerine dedesi Numan Kurtulmuş’un Kafkas İslam Ordusu’nda görev yapmasına da değindi. Kurtulmuş, “Dedem Numan Kurtulmuş; ismini taşımaktan büyük şeref duyduğum, kendisini görmedim, ben doğmadan 7 sene evvel vefat etmiş, 6 cephede mücadele etmiş bir kahraman, bir asker. 39 yaşında, Sakarya Meydan Muharebesi’nde kalça kemiğinden aldığı bir kurşun yarasıyla ağır yaralanıyor. Hatta ‘öldü’ diye bırakıyorlar, arkadan gelen bir sıhhiye yaşadığını anlıyor.
Çubuk asker hastanesinde tedavi görüyor. Ayağı da o günün şartlarında ameliyat imkanları olmadığı için 15 santim kısaymış. Bulunduğu cephelerden biri de Kafkas Cephesi. Nuri Paşa komutasında Kafkas Cephesi’nde önce Bakü’ye geliyor, ardından da Zengezur’da bulunan ahaliyi teşkilatlandırmak ve Ermeni çetelere karşı oradaki halkı korumak için mücadele ediyor. Zengezur’la ilgili dedemin böyle bir hatırası var. Onu da bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi de rahmetle anıyoruz” diye konuştu.
‘MECLİS’TE FİZİKİ ŞARTLAR İÇİN ÖN ÇALIŞMA YAPIYORUZ’
Kurtulmuş, Meclis’te fiziki olarak yer darlığı olduğunu da söyleyerek, “Hem Meclis çalışanı arkadaşlarımızın kullanacakları mekan anlamında hem siyasi partilerin ve komisyonların kullandıkları mekan anlamında çok ciddi bir darlık var. Bu darlığı aşacak bir ön çalışmayı yapıyoruz. Belki bu çalışmalar bittikten sonra ilave fiziki imkanların oluşturulması için adım atılabilir” dedi.