Koparıp koklamak istediğim güllerin dikenleri avucumda derin yaralar açtı. Bense kanayan yaralarıma tekrar tekrar dokunmak, kos tutmuş yerleri kopartmak, acıdan haz almışçasına kanatmak isteyen türdenim. Ya siz hangi türdensiniz? Kendinize insan denecek kadar insan mısınız?
Görkemli şatonun kapıları sadece benim için açılıyor. Bahçesinde dikenli güllerin zehir saldığı bir havayı çekiyorum ciğerlerime. Yine de gülümsüyorum. Ölmediğim için.
Organik olmayan yapay bir bahçenin gülüyüm. Rengim beyaz. Kırmızılar içinde göz alıcı bir benliğim var. Elbette benimde dikenlerim var. Beni koparmak isteyenlerin avuçlarında bende yaralar acıyorum. Diğer güllerin zehri ile yaşıyor ve kendi kokumun güzelliğini hatırlamıyorum. Benimde artık kokum zehir saçıyor.
İlham perilerinin gelmediği bir yerdeyim. Yürüyünce boş düşünen, adım attıkça tökezleyen, ilerledikçe de kaybolan biriyim.
Geceden korkmuyorum. Dışarıda havlayan köpek sesleri ninni gibi geliyor bana. Kuşlar uçmuyor artık etrafımda. Gündüze koşmak yerine gece olunca karanlıkta gölgemle savaşıyorum. Güneşin sıcaklığı içimi her ne kadar ısıtıyor olsa da gecenin ayazı da bir o kadar sıcaklık veriyor canıma. Üşümüyorum. Titreyen bedenim soğukla sakinleşiyor. Yada ben öyle zevk alıyorum.
Yapraklarım ve toprağım güneşin sıcaklığı ile kururken rüzgarın serinliği ile de ıslanıyorum.