Bugün, sabah yayını yapan bir TV kanalını seyrettim. Programın formatı günlük yada hafta içerisinde ülke genelinde yaşanan olaylardan oluşuyor.
Programın sunucuları da yorumlama gereği duydukları haberlerin sonunda seyircilerin sosyal medya hesaplarından yolladıkları mesajları okuyorlardı. Çok çeşitli fikirler ve yorumlar olabileceğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Her ne kadar işlerine gelen mesajları paylaşıyor olsalar da bazen onlarda alakasız olanlara şaşırıyorlardı. Yani gönderenin dışında, ne okuyanın, ne de dinleyenin konuyla bağdaştıramayacağı mesajlarda diyebiliriz.
Sunucu söz konusu olayı anlatıyor. Görselini de paylaşıyor sonrasında “Yorumlarınızı bekliyorum.” diyor. İzleyicinin attığı mesaj “Çok güzelsiniz sizi seviyoruz.” Haliyle onlar gülümsüyor, insan olarak bende düşünmeden edemiyorum. Sonuç olarak empati kurmak zorundasınız. “Ne yapalım, o da öyle birisi, herkes her paylaşılan yada söylenen her şeyi aynı algılamıyor.” diyorsunuz. Ancak zihin bu bazen empati falan dinlemiyor duyduğunuz cevap size “Bu beyaz mı?” sorusuna “Hayır, kare.” demek kadar absürt geliyor. Şaşırdığım konu da bu zaten. Eğer bu algıyla buralara kadar gelebildiysek hiç bir şey öğrenmemişiz, yok eğer var olan algımız bu yönde değiştiyse “Eyvah eyvah” demeyi uygun buluyorum.
Eskiden böyle bir şey yoktu. Sosyal medya olmadığı için TV programlarını seyredip, yorumlarımızı kendi zihnimizde yada yanımızdakilerle yapıyorduk. Zaman zaman konu olan kişilere cevap verme gereği hissediyorduk ama yorumlarımız bizde saklı kaldığı için karşı tarafa bir zararı olmuyordu. Bu iyi miydi, kötü müydü dersek cevap hakkı doğan konularda fikrimizi belirtmemek ve hakkımızı savunmamak açısından kötüydü. Evet, sosyal medya bunu ortadan kaldırdı. Ancak onun da kötü olan tarafı bu sefer de hakkı olan olmayan herkesin her şey hakkında yorum yapmaya başlaması oldu.
Sosyal medya dediğimiz platformun normal medyadan farklı olduğunu elbette biliyoruz. Normal medya araştırıldığı sürece var olurken bu mecrada gün içerisinde paylaşılan hikayelerin ve postların haddi hesabı olmuyor. Dolayısıyla yorumlarında. Ben baktığım postlar bir yana altındaki yorumları merak ettiğim için çoğunlukla onları okumayı tercih ediyorum. Böylelikle insanların nasıl düşündükleri ve neyi algıladıklarını tartabiliyorum. Hatta yabancı postların hiç bilmediğim bir dilde yapılan yorumlarına bile bakıyorum. Karşılaştırmalar sonucunda vardığım kanı, millet olarak bizim algımızla diğer ülke insanlarının algılarının çok farklı olduğu. Genelde onlar paylaşılan olaya bakış açılarını belirtirken ülkemin insanı konudan bağımsız paylaşım yapan kişinin soyuna sopuna, dinine imanına, diline kültürüne—aklına ne gelirse—yazıyor. Aşağılama, küfür veya alay cümlelerini saymıyorum bile.
Bu mecra öyle bir yer halini almış ki ne kültür, ne görgü, ne de ahlak kurallarını tanımıyor. Herkes aklına gelenden çok ağzına geleni söylemeyi tercih ediyor. Konuyla alakalı olup olmaması da önem taşımıyor. Hatta bazen konunun dışına çıkılıp orada yorum yapanlara eleştiri olayına dönebiliyor. Diyeceksiniz ki sen yorum yapmıyor musun? Elbette yoruma açık bir paylaşımsa ve beğenmişsem zaman zaman yapabiliyorum. Eğer ilgimi çekmediyse yada beğenmediysem geçip gidiyorum. Orada zaman harcama gereği duymuyorum çünkü tanımadığım birini saçma bir yorumla üzmeye yada diğer insanlarla lüzumsuz tartışmalara gerek yok.
Beni rahatsız eden konu sosyal medyadan çok algı problemi çünkü maalesef artık “Leb demeden leblebiyi” anlayanlar bir yana “anlamamız gerekeni gerçekten anlayabiliyor muyuz?” sorusuna cevap arar hale geldik. Oysa ki edebiyat derslerinde o kadar kompozisyon yazmış yada metinler okumuştuk. Her parçanın sonunda da mutlaka ana fikir istenirdi. Maalesef bunlarda bizi geliştirememiş demek ki zira sonuç ortada. Asıl korkum bu olayın fikirsizliğe doğru yol alıyor gibi görünmesi galiba…