Ahmet Kaya anısına.. İlk dinlediğimde kullandığı kelimeleri komik bulmuştum. “Baktım gökte kırmızı uçak, bol çelik bol insan” yada “pasaklı kontesim” onu da sıradan arabeskçiler arasına koymuştum.
Ergenliğe yeni adım attığım yıllarda adı daha çok duyulmaya başladı ama benim için hala komikti “tabancamı unutmuşum helada” zaten resmini de hiç görmemiştim oysa o zamanlar -şimdi de olduğu gibi- reklam önemliydi..
Yaşadığım kasabada onunla yakın arkadaş olduğunu iddia eden aksak yürüyen boyacı birlikte çektirdikleri resimleri gösterdiğinde ilk kez yakından gördüm diyebilirim.. Kasabamızın boyacısı bir gün buraya konsere geleceğini kendisini reddetmeyeceğini iddia etti ve ben gene komik buldum… Kasabadan vilayete varana kadar yedi yıllık ortaöğrenim hayatım boyunca servis otobüsümüzde hep onun şarkıları çaldı, derken ders aralarında farkında olmadan onun şarkılarını mırıldanmaya başladım.
Art arda bilmem kaç zemheri geçti..” ve gerçekten kasabımıza geldi, üniversitenin ilk yıllarında her ne kadar “playback” yapsa da bir konser verdi. Girişte çok fazla polis arabası vardı, içerde ise zafer işareti yapan insanlar, benim zafer işareti ile ilgim yoktu, ama sıcak mekanda tuzlu ter damlalarımı yutarken avazım cıktığı kadar bağırıyordum, ancak eşlik edemediğim yeni şarkısı oldukça değişik gelmişti “martılar uçardı çöplüklerde biz seninle gülüşürdük” zaman aktı ve herkesin sevdiği kasetleri milyon satan adam vatan haini olarak kovuldu.
Artık şarkıları ve dokunaklı sesi uzaklardan gelecekti… Çok içtiğini boyacı arkadaşından öğrendim, -tek oturumda iki büyük rakıyla sekiz bira ve iki büyük şişe suyu içtiğini-günde üç paket sigaraya bana mısın demediğini de konserinde kendisinden öğrendim… Yine çok içtiği bir gecenin ve fazla kiloların doğal sonucu olarak kalp krizi onu bizlerden ayırdı, o zaman Kürt kökenli sevgilim epey üzülmüştü, bende türkülerimizi onun kadar güzel okuyan bir sanatçının bir daha zor geleceğini düşündüğüm için üzülmüştüm. Belki her şey farklı olabilirdi, o güzel sesiyle TRT6’da yine tabancasını helada unutabilirdi ama olmadı, “Hoşçaklın sevdiklerim, dört mevsim, yedi kıta hoşçakalın sevdalılar” dedi ve gitti..