Değerli Okuyucularım! Sizlere Milli Mücadele’nin kahramanlarından Merhûm Kazım Karabekir Paşa’nın kızı Saygıdeğer Timsal Karabekir Üstadımız ile yaptığımız röportajımızı takdim ediyorum…
Timsal Hanım, değerli okuyucularımıza biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben ailenin üç kızından en küçüğü olarak1941 yılında Ankara’da doğdum. İlk eğitimimi babamın adlandırdığı baba okulunda aldım. Ne yazık ki yedi yaşımı bitirdiğim 26 Ocak 1948 günü doğum günümde babamı kaybettim. İlkokula Erenköy Zihni Paşa okulunda tamamladıktan sonra İstanbul’da High School’dan mezun oldum. 1955 yılında annemi kaybettim. 1960 yılındaki ilk evliliğimden üç çocuğum oldu. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra bir süre de ziraat ile ilgilendim.
1978 yılında ‘Uğur Tenis Tesisleri’ni kurarak 1996 yılına kadar tenis ve spor faaliyetlerinde bulundum. İkinci evliliğimi Atilla Köymen Yıldıran ile yaptıktan sonra eşim ile birlikte Doğu ve Güneydoğu illerinde “silahla değil kalemle savaşmalıyız” anlayışında bir seri konferans verdik. 1999’da Kâzım Karabekir Kültür Merkezi’nin ve 2003 yılında Kâzım Karabekir Vakfı’nın ve Müzesi’nin kurucuları arasında yer aldım. Kazım Karabekir Vakfı ile Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet etmek, yakın tarihimize ışık tutmak, ulaşabildiğim her yere yardım edebilmek ve genç nesillere tarihimizi öğretmek için çalışmaktayım.
Kazım Karabekir’in kızı olmanın size yaşattığı hisler?
Kazım Karabekir, bu ülkeye ve Türk milletine önemli hizmet etmiş, önemli şahsiyetlerden biridir. Her Türk evladının onunla övünç duyduğu gibi bende babam olarak övünç duyuyorum. Kazım Karabekir, Allah’ın bana bir lütfu olarak nasıl benim babam olmuşsa, sizlerin de babası ve dedesidir. Örnek bir baba olarak gördüm ve tanıdım. Onun bizlere bıraktığı Karabekir soy adını tertemiz bir şekilde korumayı bir görev kabul ettim ve ona göre hayat tarzımı oluşturdum. İyi ki Kazım Karabekir’in kızı olarak dünyaya gelmişim, onu tanımışım.
Atalarınızdan biraz bahsede bilir misiniz?
Atalarım, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkmen aşiretlerinden olup, Karabekiroğulları olarak Karaman’ın Gaferyat köyüne ve çevresine yerleşmiştir. Osmanlı döneminde bölgede gösterdikleri başarıları nedeniyle kendilerine tımar verilmiş, karşılığında da sipahi yetiştirmişlerdir. Osmanlı İran ve Osmanlı- Memluk savaşlarında Osmanlı ordusuna katılmışlar ve büyük başarılar elde etmişlerdir. Bu aileden gelen Ahmet Bey, Kırım savaşı sırasında askere gönüllü almak için gelen memurlara hiç kimse çocuklarını vermek istememesi üzerine 14 yaşındaki oğlu Mehmet Emini ilk gönüllü olarak yazdırmıştır.
Mehmet Emin, Kırım savaşında gösterdiği başarılar neticesinde madalyalarla gazi olarak dönmüş, ancak memleketine gitmeyip alaylı subay olarak İstanbul’da kalmıştır. Mehmet Emin Bey, çeşitli rütbelerde ve bölgelerde görev yaptıktan sonra Mekke’de Vali vekaletine atanmış ve Jandarma paşalığına kadar yükselmiştir. Mekke’de kolara salgınında hayatını kaybeden Mehmet Emin Paşa’nın en küçüğü Kazım Karabekir olmak üzere beş erkek evladı olmuştur.
Asker Kazım Karabekir Paşa’yı bizlere anlatır mısınız?
Kazım Karabekir, yakın dönem tarihimizin en önemli gelişmelerinin içinde yer almış, son dönem Osmanlı tarihi ve erken cumhuriyet dönemi tarihine katkı sağlayan bir asker ve devlet adamıdır.
Kazım Karabekir, 1882’de İstanbul’da doğmuş, Fatih Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri lisesinden sonra 1902’de Harbiye Mektebi’ni, 1905’te Erkân-ı Harbiye Mektebi’ni birincilikle bitirmiş ve kurmay yüzbaşı olarak ordu saflarına katılmıştır.
1907’de Enver Bey (paşa) ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır şubesinin kurucularından olmuş, 1908’de meşrutiyetin ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyetinin seçkin ve söz sahibi olan üyelerindendir. 1909’da 31 Mart isyanını bastıran ve sonrasında sultan II. Abdülhamit’i deviren Hareket Ordusu’nun ikinci tümen kurmay başkanı olarak isyanın bastırılmasında görev almıştır.
Kazım Karabekir, daha genç bir subay olarak, ülkenin ve milletinin önemli gelişmelerinde yer almış, gizli bir ihtilal örgütüne üye olmuş, silahını milletinin hizmetinde kullanmış, bu gelişmelere yön veren aktif ve başarılı kurmay subaylardan birisidir.
Ordu ve siyaset hayatına katılmış subay kadroları içinde hem mesleki hem de kültürel alanda kendini yetiştirmiş, hayatının her döneminde kendini kabul ettirmiş, rütbesinin üzerinde görevler üslenmiş, aranan, güvenilen, sadık bir kurmay subay olarak, milletine öncülük etmiş, lider kadrosunda yer almış bir asker, bir komutan olmuştur.
Kazım Karabekir, 1912’de binbaşı rütbesiyle Balkan Savaşı’na katılmış, Edirne savunmasında bir süre Bulgarlara esir düşmüştür. Birinci Dünya Savaşında Irak, Çanakkale ve doğu cephelerinde mücadele etmiş, Kut’ül amare zaferinde pay sahibi olmuş, kırk yıldır düşman esaretinde yaşayan Erzincan, Erzurum, Sarıkamış, Kars ve ötesini kurtarmış şanlı bir komutandır.
Kazım Karabekir, mütareke sonrasında başta padişah ve Osmanlı hükümeti olmak üzere asker ve sivil birçok aydının ümitsizliğe kapıldığı, bir kısım aydının ise çareyi Amerikan manda idaresinde veya ülkeyi İngiliz insafına terk etmeyi düşündüğü dönem de bile ümitsizliğe düşmemiş bir komutandır.
Kazım Karabekir, en kötü anda bile başta millete ve orduya güvenmekten başka çare olmadığını, bunun için “tek dağ başı kalana kadar mücadele etmeyi”, “ya istiklal ya ölüm” parolası ile mili mücadeleye öncülük yapmayı, milli bir görev olarak kabul etmiş bir askerdir.
Mütareke sonrasında İstanbul’da toplanan genç subayların burada kalmasının hiçbir yararı olmadığını ilk söyleyen ve başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere genç subay arkadaşlarını Anadolu’ya geçip silahlı bir direniş başlatmaya davet eden ve ikna eden de odur.
2 Mart 1919’da Erzurum’daki 15’nci kolordu komutanlığına atanmış ve 19 Nisan 1919’da Anadolu’ya ayak basarak, millî mücadele hareketi içinde yer alan ilk komutanlardan biri olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişinden sonra ona ilk destek olan komutanlardandır. Amasya’da Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve Rauf Bey’le birlikte Mustafa Kemal Paşa’nın milli mücadelenin lideri olmasını sağlayan, Erzurum’da tüm rütbe ve makamlarından istifa etmiş olan Mustafa Kemal Paşa’ya “emrindeyim paşam” diyerek milli mücadelenin ve Mustafa Kemal Paşa’nın kaderini değiştiren ve önünü açan yine Kazım Karabekir’dir.
Erzurum Kongresi’nin düzenlenmesinde büyük emeği geçmiş, Sivas Kongresi ve Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’ne en büyük desteği sağlatan bir komutan olmuştur.
Millî mücadele hareketi boyunca Edirne milletvekili ve doğu cephesi komutanı olarak görev yapmış, 1920’de, Ermeniler tarafından işgal edilmiş olan Sarıkamış ve Kars’ı geri aldıktan sonra, 31 Ekim 1920’de ferikliğe (korgeneral) yükseltilmiştir. 2 Aralık 1920’de Ermenilerle Gümrü Antlaşması’nı imzalayarak, doğu sınırlarının belirlenmesine öncülük yapmış, batı cephesine asker ve silah desteğinde bulunmuş, millî mücadele hareketi başarıya ulaştıktan sonra Ankara’ya gelerek, 30 Ekim 1922’den başlayarak Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarına katılmış asker ve siyaset adamıdır.
Ordudaki görevlerinden izinli sayılan asker milletvekillerinin meclis veya ordudaki görevlerinden birini seçmeleri kararlaştırılınca, 24 Kasım 1924’te milletvekilliğini tercih ederek Birinci Ordu Komutanlığından ayrılmıştır.
Millî mücadele sonrasında yeni modern Türkiye’nin kuruluş döneminde ülkenin yeniden yapılandırılmasına katkı sağlamak için 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasınınım kurucularından olarak başkanlığına seçilmiştir.
Ancak, yeni Türk devletinin kuruluşunda gösterdikleri fedakârca mücadele sonrasında kurulan cumhuriyetin, demokratikleşme mücadelesine katkı sağlamak için kurmuş oldukları parti, 3 Haziran 1925’te hükümetçe haksız gerekçelerle kapatılmış, özlenen demokratik cumhuriyete kavuşmak bir süre ertelenmek zorunda kalmıştır.
Millî mücadele döneminde liderin ilk yanında yer alan istiklal harbinin önde gelen bir kısım komutanları ve sivil aydınlar, bu yeni süreçte liderden ayrı düşmeleri nedeniyle “muhalif” olarak adlandırılmışlar ve yeni Türkiye’nin oluşturulma döneminde siyaseten tasfiye edilmişlerdir.
Bu yetmez gibi 1926’da İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’ya yapılmak istenen hain suikast girişimine bulaştırılmak istenmiş ve ülkenin önde gelen muhalifleriyle birlikte İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılanmışlardır. İstiklal mahkemeleri gibi hukukun söz konusu bile olmadığı özel mahkeme bile onları suçlu gösterememiş, beraat ettirmek zorunda kalmıştı.
Muhalif olarak çektikleri sıkıntılar, bilgi ve tecrübelerini yeni kurulan devletin oluşumuna aktaramamış olmaları, bugün cumhuriyet tarihimiz içindeki vefasızlıklar ve eksiklikler olarak değerlendirilmek hiç te yanlış olmaz.
Tüm bu haksızlıklara rağmen Kazım Karabekir’in eğilmeden, bükülmeden, korkmadan ve cesaretle dimdik sürdürdüğü mücadelesini, her zaman hakikatleri ortaya çıkartan tarih bilimi, bugün Kazım Karabekir’in birçok konuda haklılığını ortaya koymuş, tertemiz adı bir rol model olarak, gelecek nesillerce daha doğru olarak anılacağını göstermiştir. Kazım Karabekir’e yapılan tüm haksızlıklar ve karalama çabaları, onun aşığı olduğu vefa sahibi Türk milletinin kalbindeki seçkin yerini hiçbir zaman azaltmamış, günden güne artarak pekiştirmiştir.
Kendisini eleştirenlere karşı, cesaretle elindeki belgelerle cevap vermiş, bu cesareti nedeniyle de evi defalarca basılmış, belgeleri ve yazdıklarına el konulmuş, dar bütçesi ile ortaya koymaya çalıştığı “istiklal harbimizin esasları” kitabı daha matbaadayken toplatılıp, el koyularak yaktırılmıştır.
Bütün bunlar yetmez gibi Kazım Karabekir, siyaseten yasaklı olduğu dönemde polis nezaretinde gözetim altında tutularak, manevi işkenceye uğratılmıştır. Ancak tüm bu baskılar karşısında o hayatının hiçbir döneminde yılmamış, vatanına ve milletine karşı sorumluluklarını ölümüne kadar fedakârca devam ettirmiş bir vatan ve millet sevdalısıydı.
Kazım Karabekir, dönemin şartları nedeniyle uzun yıllar yeni nesillere yeterince öğretilmese de milli mücadele dönemi kahramanlarından biri olarak halkın gönlünde ve hafızasında en çok yer alan şahsiyetlerinden biri olmuştur.
Kazım Karabekir, tarihin şekillenmesine katkıları olduğu gibi aynı zamanda tarih yazan bir aydın asker, siyasetçi ve devlet adamı idi. Siyasetten ayrı kaldığı dönemde bile çalışmalarına devam etmiş, elliye yakın kitabının birçoğunu bu dönemde kaleme almıştır. Kazım Karabekir, yaptıkları, söyledikleri ve yazdıklarıyla büyük bir Türk milliyetçisi olduğunu göstermiştir. Kendisine yapılan haksızlıklara rağmen milletine küsmemiş daha sonraki yıllarda kendisinden faydalanılmak istendiğinde, hiç düşünmeden milletinin hizmetine koşmuş bir devlet adamıydı. TBMM Başkanlığı görevi sırasında 26 Ocak 1948 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonucunda Ankara’da vefat edene kadar vatanına ve milletine hizmete devam etmiş eşsiz bir kahramandır.
Millî Mücadelenin analizini babanızdan dinlediniz mi?
Babam öldüğünde ben henüz yedi yaşımı tamamlamıştım. Bu konuları kendisiyle konuşacak yaşta olmadığımdan, babamdan bu konuda bir şeyler duymadım.
Babanızın yazdığı eserlerden bahseder misiniz?
Babam konumu itibarıyla tarih yapan ve tarih yazan bir asker, siyasetçi bir devlet adamı olarak elliye yakın kitap yazmıştır. 1906’dan başlayıp ölümüne kadar günlük tutmuş, atalarından 1906’ya kadar hayatının çocukluk dönemini de “Hayatım” adlı kitabında yazmıştır. Balkanlarda bulunduğu dönemde çeşitli konferanslar vermiş ve bu konferans metinlerini kitap haline getirmişti. 1933’de yakılan kitap olarak bilinen “İstiklal Harbimizin Esasları” kitabını kaleme almış, daha sonra da İtalya- Habeş Harbi, Osmanlı Ordusunda Alman Subaylar, Edirne Hatıratı gibi kitaplar yazmıştır. İstiklal Harbimizi birinci el kaynaktan anlatan İstiklal Harbimiz kitabı en kapsamlı kitabıdır. Bunu dışında Birinci Dünya Savaşı Anıları, İttihat ve Terakki, Enver Paşa ve İttihat Terakki gibi kitapları da vardır.
Vakıf ve Kültür Merkezi etkinliklerinizden bahseder misiniz?
Kurucuları arasında yer aldım Kâzım Karabekir Kültür Merkezi ve Kâzım Karabekir Vakfı faaliyetleri arasında yer alan konferanslar kapsamında gençlerle buluşturmaktayım. Gençlere vermek istediğim mesajları bu konferanslar vasıtasıyla vermeye çalışıyorum. Konferanslarımın konusu “Çanakkale’den Cumhuriyete”, “Dünü unutma ki yarına hakkın olsun” başlıkları altında toplanmaktadır. Bu konferansların konuları; Kazım Karabekir’in hayatı, anıları ve çalışmaları ışığında Millî Mücadeleyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemini ortak bir tarih anlatımı içinde vermeye çalıştığım konular oluşturmaktadır. Gençlere, her ne olursa olsun, her durumda Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmalarını öneriyorum.