Kanlı karne.. Bugün öğrenciler ile birlikte velileri ve öğretmenleri de karne heyecanı sardı. Öğrencilerden bazıları sevinçli ve mutlu bazıları ise üzgün ve mutsuz. Kızımla birlikte karne törenine katılıp evimize dönüyorduk.
Hava nasıl yağmurlu koşturarak ilerlerken yerde çamurlanmış, su birikintisinin içerisinde bir karne bulduk. Başta yanlışlıkla düşmüş olabileceğini düşündüm. Daha sonra karneye baktığımda öğretmenin el yazısı ile yazmış olduğu not gözüme ilişti. “Gayret gösterip çalışırsan başarılı olabileceğine inanıyorum.” Daha sonra notlarına baktığımda çocuğun tüm notlarının çok düşük olduğunu gördüm. Üzerine uzun uzun düşünüp sohbete daldık.
Bir çocuğun başarılı ya da başarısız olmasını notlara bağlayıp bununla ölçeklendirmek ne acı. “Bir çocuğun yetenekleri nelerdir, hangi alanlara yönlendirebilirim?” denilebilir mesela. Akademik başarı her şeyin önüne geçiyor malesef.
Çocukların notları kötüyse diğer hiçbir şeyin önemi yok. Notları iyi ama diğer sosyal hayatı, arkadaşlık ilişkileri, kültürel örf âdet, saygı, empati kurabilmesi yoksun olması görülmüyor.
İşin en acı yanı yüreğimi burkan ise bir çocuğun karnesini eve götüremeyecek kadar korkması ve çocuk aklıyla bulabildiği tek çözüm onu evirip çevirip atması. Belki suda erir, kaybolur, yok olur düşüncesi. Biz çocukken bazı arkadaşlarım da çamaşır suyu ile notlarını düzeltmeye çalışırlardı.
Aklıma bu karneyi görünce Hatay’da 6 yaşındaki Mertcan, babası tarafından ders çalışmadığı gerekçesiyle feci şekilde dövüldüğü haberi geldi. Cani baba, çocuğunu elektrik süpürgesinin demir borusuyla öldüresiye dövmüştü. Dayak yemekten komaya giren talihsiz çocuk hayatını kaybetmişti.
Peki, soruyorum size cani olan sadece bu baba mıydı? Yoksa onu bu baskıya zorlayan sistem miydi? Lütfen çocuklarımız ile sistemin bir parçası olmayalım sadece sevelim, gerisi zaten elbet gelecektir..