Kar, kahve, kitap üçlüsü.. Kuşkusuz bu üçlüyü sevmeyen yoktur; soğuk bir kış günü gözümüzü kapatıp huzurlu bir ortam hayal ettiğimizde; ilk akla gelen dışarda lapa lapa yağan kar, pencerenin önünde elimizde sakince okuyacağımız bir roman ve sehpanın üzerinde dumanı tüten miss gibi kokan bir fincan kahve…
Düşüncesi bile içimizi ısıtmaya yetecek bir hayaldir. Peki neden böyle bir görüntü bize huzur veriyor?Düşününce kışın kar yağınca hayatın koşturmacasından uzaklaşıp kendimizi en çok sevdiğimiz yere, sığınağımıza, evimize atarız. İşte yağan karın sevilir hale gelmesi evin içinde başlar. Yoksa dışarıda koştururken her yer çamur,araba gürültüsü ve trafik varken kar sevimli değildir.
Eve girip şöyle rahatlayınca, huzur ortamının ikinci oyuncusu devreye girer dumanı tüten mis kokulu sıcacık bir kahve alırız elimize. Fakat insanoĝlu sürekli çalışma halinde olunca bu defa birşeyler eksik kalır, kendimizi haberlerden olaylardan ve sorunlardan, biraz da olsa uzaklaştıracak üçüncü oyuncu girer devreye kitaplığa gidip onca kitap arasından o anki ortama uygun kitabımızı elimize alınca ortam tamamlanır.
Camın önünde elimizde kitap, sehpada kahve varken saatler geçer.o andan itibaren saatlerin bir anlamı kalmamıştır. Elimizdeki kahve bizi uzaklara çook uzaklara götürür; mesela Viyana’daki Cafe Landtman’da içersiniz kahvenizi yada Paris’te Eyfel Kulesi’ne bakan Hotel Plaza Athene da osanızın balkonunuzda veya küçük bir dağ evinde oturup içiyorsunuz kahvenizi bu sizin okuduğunuz kitaba göre şekillenir.
Birkaç saatte olsa huzuru bulursunuz. Elinizdeki kitabı kapattığınızda içiniz huzur doludur, mutlu olmuşsunuzdur, kaldığınız yerden devam edersiniz hayatınıza .
Diliniz söylemesede beyniniz ve ruhunuz teşekkür eder kahve- kitap-kar üçlüsüne …
Saygılarımla….