Özgürlüğün tanımı koyan kimdir? Yeşiller içindeki pardösüsüyle kulağındaki kulaklıkla yemekhanede ben de varım diyen kız mı?
Yemekhane dışında belki de atıkların peşini kovalayan bir kedi mi? Ha sorarım size kim koyar tarif eder bu özgürlüğün sınırlarını? Tabi ya nasıl unuturum! Toplumsal normların ahlak etik kurallarının üzerine insan hakları evrensel bildirgesi’ni serpersek tamam.
Hastalık hasta olma hali; viral, bakteriyal ajanların maruziyetindeni, ne bileyim enfeksiyon ve intoksikasyondan çok daha fazlası. İşin bir de ruhsal penceresi var. Ruhani boyutu. Tabi bunun bir noktası ruh ve sinir hastalıklarına -psikolojiye psikiyatrla göz kırpıyor doğru. Ama içsel kırıklık ilaçla çözülmez.
Nasıl tarif edeyim size buldum Sadık Hidayet’in ünlü kitabı “Kör Baykuş”un satırları anasına ışınlayayım sizi. Ne demiş Doğu felsefesi’nin piri: “….sonra o ışık hüzmesi, birdenbire karanlık uçurumun içinde kayboldu. Hayır …. O geçip giden parıltıyı kendime saklayamadım” işte bahsettiğim sınırlar, içsel sorunlar bu cümlede çığlık atıyor.
Hayatta herkes ya da benim zannımca herkes parıltıyı arar. Tabii ki parlamanın peşinde koşar. Direkt ya da indirekt olabilir bu. Ama işin içinde illa bir pırıltı vardır. O zaman şimdi duralım buna da o aradığımız uğruna zamanımızı, emeğimizi belki canımızı ortaya koyduğumuz parıltıdan ışıktan bir avazda vazgeçebilir miyiz? Hayatta görünmez olmak mümkün mü? Ya da ben bunu başarabilir miyim? Bu iki soru sarıp sarmalamıştı küçük içsel derinliklerle bezeli kalbimi. Neden sıradan değildi. Neden sanki herkes ona bakıyor gibi geliyordu. Kaçmak istediği suçlardan kaçamıyordu işte bu yüzden. Gözler onun üzerindeydi.
Kaçması için; şehir, ülke, fauna ne değiştirmesi gerekti. O da bilmiyordu. Yanlış yapmıştı. Ama tam olarak neyi? Onu da bilmiyordu ya. Vardı bir yerlerde bir yanlış tek bildiği buydu. Acaba basamak basamak çıkması gerektiği hayat yolculuğunda basamakları mı şaşırmıştı. Eski en yakın arkadaşı haklıydı. Bipolardı. Çünkü bir dibin dibindeydi. Başka bir günse hatta aynı günün içinde kahkahalar içindeydi. Eski en yakın arkası diyorum çünkü artık o da eski de. Eskiden, geçmişten gelen bir çift gözle karşılaşınca ne kadar kötü hissediyor kendini. Çünkü o bir çift göz pek çok olaya tanık. Ve o göz tekrar gün yüzüne çıkıp kesişince geçmiş, o an sanki harman olup dile geliyor. Çınlıyor insanın kulağında…
*Şahsî hürriyet; kişisel özgürlük.