Tiyatro sanatçıları tiyatro sanatı konusunda yazılmış kuramsal yapıtları okumaktan kaçınırlar çoğunlukla.
Genel kanı sanatın yalnızca bir yetenek, işi olduğu ve sahne üzerinde yapılan uygulamalarla geliştirilebileceği doğrultusundadır. Tiyatro sanatçılarından çok azı kitaplardan da bir şeyler öğrenilebileceğine inanır. Üniversitelerin tiyatro bölümlerinde kuramsal derslerin verilmesi hep bir yakınma vesilesi olmuştur. Kimi oyuncuların, okuduklarını kendi öznel yaratıcılıklarını kısıtlayacağı kuşkusunu taşıdığına bile tanık olmuşumdur.
Yaratıcılığın sanatçıya özel bir ayrıcalık olarak bağışlanmış bir tanrı vergisi olduğu inancı öylesine baskındır ki, yaratıcılık ile yetenek, yetenek ile bilgi birikimi, bilgi birikimi ile dünya görüşü arasındaki ayrım, tiyatro konusunda yapılan kongrelerde, açık oturumlarda, panellerde bile pek tartışılmaz. Bu yüzden, tiyatro yapanların, sırası gelip de sorulduğunda açıkladıkları sanat anlayışları, politik eğilimleri, tiyatromuzun bugünkü durumu ve sorunları hakkındaki görüşlerinin çoğunlukla basmakalıp genellemelerin tekrarı olduğu görülmüştür. Bu genellemeleri bir kez daha aklın süzgecinden geçirmeye, yeni bilgilerin ışığında değerlendirmeye, nedense yanaşılmaz.
Eğitim yöntemimiz olan ezberleyerek öğrenme, ezbere konuşma, ezbere değer yargılarını savunma, inanç, sanat düşüncesini de kuşatmış durumdadır. Örneğin Batı taklitçiliği derken neyi karşımıza aldığımız, çağdaşlık derken neyi anladığımız, eskiyi överken neden söz ettiğimiz, yenilikçi olayım derken ne getirmek
istediğimiz bir türlü aydınlığa kavuşmamıştır.
Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi’nin üçüncü basımında, bu kitabın yalnızca öğrenilmesi gereken bir tiyatro düşüncesi tarihi gibi algılanmamasını, yüzyıllar boyunca tiyatro sanatının niteliği, biçimi, işlevi üzerinde ileri sürülmüş görüşlerin harmanlandığı bir düşün ortamı yaratarak kafamızı karıştırmasını, bizi kendi tiyatro gerçeğimiz üzerinde yeniden düşünmeye zorlamasını diliyorum
Bunu araştırmak lazım doğrusu.
-Sence insan, bir şeyin hem kendini, hem benzerini yapmak gücünde olsa, benzer şeyler yapmakla uğraşır mı var gücüyle? Hayatının tek kaygısı, Yapacak daha iyi bir şeyi yokmuş gibi.
Yapmaz sanırım.
Benzettiği şeyleri gerçekten bilse benzetmekten çok yaratmaya çalışırdı bence. Birer anıt gibi birçok güzel varlık bırakırdı arkasından. Övgüsünü değil, kendisini yapardı her şeyin.”’, şairlerin de ressamlar gibi birer benzetmeci. Peki benzemek istemediğimiz, hatta benzemekten utanacağımız bir adamı alkışlamaya, iğrenecek bir şeyden hoşlanmaya, coşmaya hakkımız olabilir mi?
-Olamaz , akla sığmaz bu.
-Sığmaz ya, hele şunu da düşünürsen.
Yaşamın kendi de bir oyun olduğundan, tiyatro oyun içinde oyun sunar.
Tiyatro toplumu değiştirme gücü en etkili olan sanattır. Sahneyi tepesindeki dar bir alanda oyuncuların oynadığı eğimli dikey bir alan olarak düşünün… Eğer gerçekten seyircide etkili bir değişim yaratan bir oyunsa, oyuncu oyun sırasında seyirci ile yer değiştirir. Oyuncu yükseklik korkusu olduğu için başının döndüğünü söyler ve seyirci ile yer değiştirir.
Düşünsel bir değişim için teknik bir değişiklik örneği vermemin nedeni oyunun gücünün oyun sırasında bu kadar keskin bir şekilde ortaya çıkabildiğini göstermek içindi. “Yükseklik korkusu” örneği ise sahnedeki insana işaret etmek içindi. Tiyatro herkesi eşitler. Bir model olarak tüm seyircilerin öbek öbek oyun bitene kadar oyunun birer oyuncusu olduğu çalışmalar bu anlamda beni büyülemiştir. Gerçekten de bu çalışmalar seyirciye oyuncunun dünyasının ruhsal keşfini sağlar. Hem de bir insan olarak kendi keşfin, çünkü tiyatro bir toplumsal değişim yaratan en önemli sanat dalı
Tiyatro, tarihi boyunca sözünü en etkili şekilde söylemenin yollarını aradı. Ama etkinin yaratılması değişen zaman, değerler, kültür, teknoloji gibi toplumu biçimlendiren dinamiktir. Madem ki sanatın toplumu etkileme gücü vardır; akıllı bireylerin sanatın bu gücünden yararlanmaları gerekir toplumda iyi geleneklerin yerleşmesi için.