Tıbbı Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, “Türkiye’de her yıl 41 bin kişiye akciğer kanseri tanısı konulmaktadır. 2020 yılı verilerine bakıldığında akciğer kanserinde tüm dünyada 2,2 milyon insan tanı almaktadır. 1 yıl içerisinde 1,8 milyon insan da hayatını kaybetmektedir. Türkiye’de ise, 37 bin hasta akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir” dedi.
Türk Tıbbı Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, ‘17 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Günü’ nedeniyle açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Karadurmuş, akciğerin vücudun oksijen gereksinimi sağlayan solunum sistemi organı olduğunu söyledi. Akciğerin de her organ gibi birçok hücreden oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Karadurmuş, bu hücrelerin akciğerin normal olarak görevini yapabilmesi için ihtiyaç doğrultusunda bölünerek çoğaldığını belirtti.
Akciğer kanserinin yapısal olarak normal akciğer dokusundan oluşan hücrelerin ihtiyaç ve kontrol dışı çoğalarak akciğer içinde bir kitle (tümör) oluşturulması ile gerçekleştiğini kaydeden Prof. Dr. Karadurmuş, oluşan kitlenin öncelikle bulunduğu ortamda büyüdüğünü, daha ileri aşamalarda ise, çevre dokulara veya dolaşım yoluyla karaciğer, kemik, beyin gibi organlarda hasara yol açtığını söyledi.
’HER YIL 41 BİN KİŞİYE AKCİĞER KANSERİ TANISI KONULUYOR’
Akciğer kanserinin dünyada hem erkeklerde hem de kadınlarda görülme sıklığı bakımından ilk 3 kanser türünden birisi olduğunu söyledi. Erkekler için 1’inci sırada yer aldığını belirten Prof. Dr. Karadurmuş, “Kadınlar için ise, meme ve tiroit bezi kanserleri sonrasında 3’üncü sıklıkta gözükmektedir. Türkiye’de her yıl 41 bin kişiye akciğer kanseri tanısı konulmaktadır. 2020 yılı verilerine bakıldığında akciğer kanserinde tüm dünyada 2,2 milyon insan tanı almaktadır. 1 yıl içerisinde 1,8 milyon insan da hayatını kaybetmektedir. Türkiye’de ise, 37 bin hasta akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir” dedi.
‘YÜZDE 3 ORANINDA GENETİK FAKTÖR BULUNUYOR’
Prof. Dr. Karadurmuş, akciğer kanserinin belirtileri ile ilgili, “Sigaranın içiciliği hatta pasif içicilik bile akciğer kanserinde yüzde 90 oranında sorumluğu olduğunu gösteriyor. Bırakılmış sigara içiciliği bile akciğerin toparlanması için 2 ile 5 yıllık bir döneme gereksinim yaratıyor. Mesleki faktörler, boya, gemi, sanayi işlerinde çalışmak, özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde yaygın olan kerpiç evlerde oturmak, asbest varlığı, hava kirliliğinin yoğun olduğu yerler, içme suyunun kirli olduğu yerlerde içme suyu tüketimi zorunluluğu gibi durumlar akciğer kanserinin nedenini oluşturan faktörlerdir.
Ayrıca tüm kanserlerde olduğu gibi genetik kökenler de etkilidir. Kişi sigara içmiyor olsa bile yüzde 3 oranında ve özellikle birinci derece akrabalarında akciğer kanseri öyküsü varsa akciğer kanserine yakalama riskini hala taşıyabilir. Yüzde 3 oranında akciğer kanserinde genetik faktör bulunmaktadır” diye konuştu.
‘MESLEK VE ÇEVRE FAKTÖRÜ OLANLAR HER YIL RUTİN TARAMAYA GİRMELİ’
Akciğer kanserinde her yıl çok önemli tedavi ajanlarının, akıllı ilaçların ve immünoterapilerin yani akıllı ilaç ve serumların yıl yıl güçlendiğini ifade eden Prof. Dr. Karadurmuş, “En iyi tedavisi, akciğer kanseri olmamaktır. Yani tanıyı engellemek, gerekirse bu tanıyı yapabilecek sebeplerden uzaklaşarak iptal etmektir. Dolayısıyla sigara içmemek. Aktif içiciliği bırakın, pasif içicilikte eşleri uyarmak, özellikle anne ve babaların çocuklarına bu konuda dikkat etmeleri hem kendini korumaları hem de onlar için önem ifade ediyor.
Meslek faktörü olanlar da tabi ki geçimlerini mesleklerini yaparak sağlamak zorunda ancak rutin taramalara girerek kanserde erken tanı şansını yakalayabilirler. Mesela boyacılık, gemi sanayi işlerinde çalışan ya da asbestten yapılan evlerde oturma durumunda olan kişilerin en azından yılda 1 kez mutlaka akciğer filmi ile Sağlık Bakanlığı’nın açtığı KETEM’lere de başvuru yapması gerekiyor.
Gerekirse Türk Tıbbı Onkoloji Uzmanları olarak biz her yerde varız. ‘Hocam benim böyle bir risk faktörüm var, sigara içmiyorum ama ne yapmalıyım’ sorusuna zaten tıbbi onkoloji uzmanları ve halk sağlığı uzmanları gerekli taramasını yaparak yanıtını verecektir. Belki de ilk önlem sigara içmemek sonra mesleki ve çevresel faktörlerde de bu durumu koruyup, hekimine gidip ‘benim böyle bir riskim var, taramayı nasıl yaparım’ önerisinde bulunmasıdır” dedi.
‘KEMOTERAPİ BU KONUDA ÇOK ÖNEMLİ BİR PARTNER’
Prof. Dr. Karadurmuş, akciğer kanserinde en sık görülen mutasyonlara ilişkin, “Akciğer kanserinin kendi içerisinde tümör oluşumuna neden olan genetik sebepleri de mevcuttur. Bunlar da tümörün oluşmasına direkt neden oldukları için tedavide hastanın yaşam süresini ve yaşam kalitesini düzeltebilecek tedavi seçeneklerinin oluşmasına fırsat vermektedir. Tümörün büyümesine yol açan kötü huylu büyüme faktörleri EGFR, ALK, ROS gibi mutasyonlar genetik testlerle saptanabilmektedir. Bu testler hastaların yaşam kalitesini ve yaşam süresini uzatan tedavilere imkân sağlıyorlar.
Bu genetik testlerin varlığı durumunda bu mutasyonları tedavi edebilecek hedefe yönelik akıllı ilaçların çoğunluğu sağlık bakanlığının geri ödeme listesinde bulunmaktadır. Akciğer kanseri her ne kadar toplum içerisinde korkutucu bir kanser türü olarak bilinse de hem hedefe yönelik tedaviler hem de immnüterapi dediğimiz tedavi metotları ile günümüzde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Kemoterapi bu konuda çok önemli bir partner. Kemoterapiler, hastalarımızın korkularının aksine akciğer kanseri tedavisinde hastaların yaşam kalitesini kötüleştirmemektedir ve en önemlisi hem hedefleyici ilaçların hem de immnüterapilerin tedavi başarısını artırabilmek amaçlı beraber kullanma şansını da vermektedir.” diye konuştu.
‘AKCİĞER KANSERİNDE HEDEFLEYİCİ TEDAVİ DENİLEN AKILLI İLAÇLAR’
Her yıl onlarca akciğer kanseri ile ilgili literatür ve kişilerin yaşam kalitesi ve süresini değiştirecek çalışmaların ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Dr. Karadurmuş, “Akciğer kanserinin tedavisinde her yıl onlarca pratik değiştirici çalışmalar açıklansa da kemoterapi tedavinin bir parçası olmaya devam edecektir. Genetik mutasyonların saptanması ve sonucunda hedefleyici akıllı ilaçların verilmesi ve immnüterapiler ile akciğer kanseri hastalarımız daha uzun sağ kalım süresi ve daha iyi yaşam kalitesine sahip olmaktadırlar.
Bu yenilikçi tedaviler hastaların saç dökülmesine sebep olmamakta ve sosyal yaşantılarına devam etme şansını sağlamaktadırlar. Dolayısıyla akciğer kanseri tanısı koyduğumuzda ‘genetik testleri yaparak bu tedavilere ulaşabilme şansı var mı’, ‘tümöründe bu mutasyonların rolü var mı’ diye bakmak akciğer kanseri hastaları için ilk baştaki refleks alışkanlıklarımızdır” dedi.
‘KLİNİK ÇALIŞMALAR AKCİĞER KANSERİNİ YENMEYE YÖNELİK’
Prof. Dr. Karadurmuş, akciğer kanserine yönelik Türkiye’de, Avrupa’da ve Amerika’da yoğun klinik çalışmaların devam ettiğini söyleyerek, “Bizleri ümitlendiren gelişmeler bu tedavi ajanlarının birbirleriyle de güç birliği yapabilmesidir. Klinik çalışmalar genellikle hem hedefleyici ajanlarda yani akıllı haplarda hem de immünoterapilerde yani akıllı serumlarda birliktelik hatta kemoterapinin de gücünü de yanına alarak, akciğer kanserindeki tedavi başarı ümitlerini arttırmıştır.” ifadelerini kullandı.