Herkese merhabalar. Bugün beni uzun yıllardır meşgul eden bir konu hakkında yazmak istedim. 10 yıllık okul hayatıma ne kadar çok değişiklik, ne kadar garip uygulama sığdırdılar şaşılacak şey doğrusu.
Okula her gün yeni bir haber geliyor. Liseye geçişten bile önce anlatılıp üzerine düşündüğümüz, gencecik yaşlarda stres nedeni yaptığımız üniversiteye geçiş sınavının ne olacağı belli değil. Bir sabah uyandığınızda uğruna çalıştığınız, alıştığınız ve bugüne dek olagelen her şey yok olabilir. Bu ihtimalle beraber yaşamak çok can sıkıcı olmaya başladı.
Okul sınavları, yani ortalamaları etkileyen sınavlar hakkında yeni düzenlemeler getirildi. Eskiden (sadece bir dönem önce kadar) öğretmenin inisiyatifinde olan sınavlar artık yalnızca yazılı şeklinde olacak. Ben ezberci sistemden oldum olası hoşlanmamışımdır. Ancak bir yanda henüz testle yapılan bir sınava hazırlanırken diğer yandan da bu yazılılara hazırlanmak çok uzun zamanlar alacaktır.
Test soruları ve klasik sorular arasında dağlar kadar fark var. Biz yurt dışına kaçmak için kendimizi mi geliştirelim, bu isteğimiz yüzünden vicdan mı yapalım, test mi çözelim, klasikte 10 soruda çıkabilecek tüm ihtimalleri düşünüp hepsini ezberleyelim mi? Bir şekilde ayakta durmaya çalışıyoruz, neden köstek olmak dışında bir yardımınız yok? Sonra neden beyin göçü var diyerek kendinizden en az 20 yaş küçük çocukları suçluyorsunuz, ondan 20 yıl fazla tecrübeli olduğun bir çocuk; sistematik olarak mutsuzluğa terk ediliyor, üzerine bazıları tarafınca bundan sakınmak istediği için vatan haini ilan ediliyor. Kaçma isteğinin temelinde her ne kadar ekonomi yatıyor gibi düşünülse de değil. İnsan, insanca yaşamak ve değer görmek istiyor. Gece yarıları alınan kararlar, atılan imzalarla bütün hayatını etkileyen şeyler birdenbire değişmesin istiyor. İnsan, belirsiz bırakıldığı yerde durmak istemiyor.
Her şeyden biraz var evet. Ama biraz… Yarım yarım yeteneklerle donanmış insanlar yetişiyor. Benim yazım çok çirkindir mesela. Yazı yazmayı el yazısıyla öğrenmiştim çünkü. Onu da unuttum, düz yazımı da kimse okuyamaz. Oturtamadım, alışmıştım bir kere el yazısına. Hala bazı karakterlerim el yazısındaki hallerine benzer. 7 sene oldu, ama bir kere alışınca başka türlüsü çok güç oluyor. Bu en basit örnekte olduğu gibi hiçbirimiz bir tam olamıyoruz. Biraz ondan biraz bundan, çeşit çok. Ama kaliteli değil. İnsan öyle çok bölününce artık hiçbir şeye yetemiyor.
“Hocam siz ne istiyorsunuz tam olarak, teste de kılıf klasik sınava da…” diyor olabilirsiniz. Hocam biz deneme tahtası yerine kullanılmak istemiyoruz. Her sabah değişmiş mevzuatlar görmek istemiyoruz. Simya döneminde değersiz metal olsaydı öğrenciler bu kadar deneme-yanılma yöntemine maruz kalmazlardı. Sözün özü, artık bir karar verin. Yoksa yabancı dil kurslarına talep giderek artacak.