Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Toy, “Sadece depreme değil, iklim tehlikelerine karşı da dirençli kentler oluşturmalıyız. Kentlerin iklim değişikliği kaynaklı afetlere karşı dirençli hale gelebilmesi ve sürdürülebilir gelişimi için her türlü mekânsal özelliklerin analizinin yapılması gerekiyor” dedi.
Son yıllarda yaşanan şiddetli yağmur, sel, su baskınları, taşkınlar ve sıcak hava dalgaları gibi hava olayları, kuraklık ve orman yangınları gibi olumsuzluklar küresel iklim değişikliğinin etkileri olarak gözlemleniyor. İnsan sağlığını etkileyen, can ve mal kayıplarının yanı sıra uzun dönemli ekonomik zararlara da yol açan iklim değişikliğinin etkilerine karşı dirençli kentler oluşturulabileceğini belirten Prof. Dr. Toy, artık hava kütlelerinin hareketlerinin hızlı ve ani olduğuna değinerek bir gün içerisinde yaşanan sıcaklık farklarının da arttığını belirtti. Prof. Dr. Toy, bu sert değişimlerin gündelik hayatı olumsuz etkilediğini bildirdi. Yağışların şiddetinin arttığı, neredeyse bir yılda ya da 6 ayda yağması gereken yağış miktarının saatler içerisinde düştüğünü ifade eden Prof. Dr. Toy, şunları söyledi:
“Uzun yıllar hiç görülmemiş alanlarda sellerin yaşanması ve evlerin iş yerlerinin zarar görmesi, aşırı sıcaklar nedeniyle kentlerde oluşan sıcak çarpması olaylarının hastaların, yaşlı ve çocukların sağlığını riske atması, kuraklık nedeniyle su kaynaklarının kuruması gibi durumlara karşı fiziksel tedbirlerin geliştirilmesi, kentlerin fiziksel direncini artıracaktır. Bunun için sadece depreme değil, iklim tehlikelerine karşı da dirençli kentler oluşturmalıyız. Kentlerin iklim değişikliği kaynaklı afetlere karşı dirençli hale gelebilmesi ve sürdürülebilir gelişimi için her türlü mekansal özelliklerin analizinin yapılması gerekiyor.
Bu analizler içerisinde sadece jeolojik zemin etütlerinin değil dere yatakları gibi yerleşilebilirlik açısından riskli alanların da belirlenmesi, uzun yıllar ölçülen iklim verilerinin planlama ve uygulama aşamasında dikkate alınması gerekiyor. Dünyada yaygın şekilde uygulanan sürdürülebilir kent modellerinin ülkemizde de benimsenmesi, kentsel yayılmanın önlenmesi ve yerinde dönüşüm uygulamalarının yaygınlaştırılması bu açıdan önemlidir.
Bunun yanında iklim dirençli kentler oluşturmak için iklim özelliklerine ve coğrafi yapıya göre yolların ve binaların konumlandırılması, kişi başı açık ve yeşil alan miktarının arttırılması ile ilgili stratejiler geliştirilmesi, bu alanlara herkesin erişiminin sağlanması, şehirlerde sel sularının hızını azaltacak ve toprak tarafından emilmesini sağlayacak yağmur suyu hasadı yöntemlerinin belirlenerek uygulamasının yapılması, kentlilerin özel araç bağımlılığından kurtulmasını sağlayacak ulaşım türlerinin geliştirilmesi gibi çok sayıda uygulamanın yapılması ve estetik açıdan kentleri iyileştirecek kentsel tasarım rehberlerinin hazırlanması gerekir.”
‘CİDDİ DENETİM SAĞLANMASI ÇOK ÖNEMLİDİR’
Kentsel dirençlilik kavramının, ortaya çıkan bir tehlikeye, yani deprem veya şiddetli meteorolojik olaylar gibi afetlere karşı kentlerin sadece fiziksel, yani yapısal değil aynı zamanda sosyal ve ekonomik anlamda da güçlü ve dayanıklı olması anlamına geldiğini ifade eden Prof. Dr. Toy, “Ekonomik açıdan kentlerin dirençli hale getirilmesi kent halkının yeterli iş ve istihdam imkanlarına sahip olması ile sağlanmaktadır. Afetler yaşanmadan önce riskli alanlarda yapılaşmak zorunda kalınmaması, afet sonrasında ise maddi kayıpların telafisi için yeterli gelir kaynaklarına sahip olunması önemlidir.
Ekonomik kazanç olarak arazi rantına ihtiyaç kalmaması ve uygun olmayan arazilerin yapılaşmaya açılmaması sağlanmalıdır. Sosyal dirençlilik ise toplumun bilgi ve bilinç seviyesinin bütün bu riskleri anlayabilecek ve buna karşı sivil toplum olarak bu tür tehlikelere yerel uyum kapasitesi oluşturabilecek seviyede olmasıdır. Bütün bunların sağlanması için ise yasal mevzuata uygun hareket edilmesi ve ciddi bir denetimin sağlanması çok önemlidir” diye konuştu.