Ekonomik koşulların biraz sert olacağı bir yerel seçime gidiyoruz. Tahminlerim karamsar gibi görünebilir, belki çeşitli gelişmeler bu tahminlerin gerçekleşmesini önleyebilir. Ancak şimdiki gidişat bunu gösteriyor.
Başlığı biraz iddialı bulabilirsiniz. Ancak bu yazıda bazı veriler ve geçmişteki bazı tecrübeler sonucu elde ettiğim çıkarımlarla bir tahmin yapacağım. Dolayısı ile buradaki durumların gerçekleşmeme olasılığı vardır, sadece ben bu olasılıkların düşük olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle seçimlerin ardından hızlı bir faiz artışına başladı merkez bankası ve parasal sıkılaşma dediğimiz sürece girdik. Kredi kartı faizleri başta olmak üzere piyasadaki çoğu faiz artış gösterdi. Kredi faizlerinin artması ile birlikte de bazı işletmelerde nakit sorunları ortaya çıkmaya başladı. Bu ilerleyen süreçte işsizlikte artışa yol açabilir. Nitekim geçmişteki verilere baktığımız zaman (TÜİK işsizlik oranları ve TCMB’nin EVDS üzerinden paylaştığı “işsizlerin sayısı beklentisi” anketinin sonuçları), faiz artışlarının işsizlikte kısa vadede bir artışa yol açtığı görülüyor (Eğer o süreç içerisinde hatalı politikalar uygulanmaya devam ederse orta ve uzun vadede de düşmüyor bu işsizlik).
İşsizliğin yanı sıra bu esnada batan bazı firmalar bankalara borçlarını ödeyemeyebilir ve bu durumda bankalar da belli bir miktar zarar yazabilir. Yine de ben Türk bankacılık sisteminin kısa vadede bir sorun yaşayacağını düşünmüyorum (orta ve uzun vade için konuşmak oldukça güç çünkü çok sık yasal düzenlemelerde ve ülke şartlarında değişiklik oluyor).
Öte yandan döviz kurları üzerinde hala bir baskı mevcut. TCMB, ağustos ayı içerisinde tekrardan rezerv satışlarına başlamış gibi gözüküyor. Üstelik faizin arttırıldığı perşembe günü aynı zamanda piyasaya dolar satarak doların 25,3 seviyelerine kadar inmesini sağladı ancak ertesi gün tekrardan 26,5 seviyesinde dengeye geldi. Bu noktada ekonomi yönetimi zorunlu karşılıklar üzerinden dolar ve kkm hesaplarını azaltılıp TL mevduatının artırılması için gerekli şartları sağlamaya zorluyor bankaları. Ancak hala en önemli sorun ödemeler dengesinde. Sorun şu: Türkiye çok fazla dış açık veriyor ve bu yaz aylarında bile beklendiği kadar azalmadı (yaz aylarında turizm gelirleri de eklendiği için genelde bütçenin denkleşmesi beklenir).
Eğer ki bu şekilde açık vermeye devam edersek bir noktadan sonra bu açığı kapatmak için yaptığımız borçlanmaları (bu açığın tamamını kapatmak mümkün olmadığı için tüm ülkeler gibi biz de borçlanıyoruz) çevirmemiz mümkün olmayacak ve bu da “ödemeler dengesi krizine” yol açacaktır. Gerçi burada devletten önce ödemeler dengesi krizine özel sektör de girebilir çünkü bazı şirketlerin ciddi anlamda nakit sorunu yaşadığını ve ölü kredilerle yaşatıldığını (literatürde bunlara zombi şirket diyorlar) biliyoruz.
Bu yüzden en önemli noktalardan birisi bu ödemeler dengesi noktası. Burayı stabil tutmak için ihracatçılardan medet umulacak ki TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) bankalar ile vadesiz kredi anlaşması yaptı (ihracatçılar için avantajlı bir şey). İhracatçılar doların şu anki seviyesinden memnun olmadıkları için dolar seviyesinin yukarıya gitmesini istiyorlar. Hükümet muhtemelen doların fazla yükselmesine izin vermeyecek ama yine de ihracatçıları da memnun etmek (ve rezervleri de sağlam tutmak) için doların seviyesini biraz yukarıya bırakabilir. Doların artıp artmayacağı zaman içinde belli olacak çünkü sürekli yeni değişikler oluyor ve yeni haberler geliyor. Yine de dövizde yön yukarı gibi gözüküyor şu anki şartlarda.
Diğer taraftan faizler bu hızla artmaya devam ederse gerek işsizlikteki artış gerek de parasal sıkılaşmadan dolayı hanehalkı zor durumda kalacak. Yerel seçime giderken böyle bir şeyin yaşanması iktidarın pek de hoşuna gitmez. Dolayısıyla seçmenin gönlünü almak için önümüzdeki günlerde mutlaka bir şeyler yapılacaktır (maliye politikası veya para politikasında bir değişim gelebilir). Aksi taktirde veriler bize gösteriyor ki işsizlik oranları arttığında, tüketici güveni azaldığında iktidarda olan partinin oylarında kayıp yaşanır (bu oyların nereye gittiği siyaset biliminin bir konusudur). Bu süreçte faiz indirimleri/ kredi artışları ve ücretlere yüksek zamlar gündeme gelebilir.
Son olarak da enflasyon kısmına değinelim. Bilindiği üzere dolar genel seçimlerin ardından hızlı bir yükseliş yaptı ve adım adım 26,5-27,5 bandına geldi. Doların artışının da maliyetler üzerinde bir etkisi var. Çünkü, şirketlerimizin büyük çoğunluğunun üretim yaparken kullandığı mallar ithal ediliyor. Yani ödemeler dolar/avro cinsinden yapılıyor. Kurlar yukarıya gittikçe maliyetler de artıyor (esasında kurların yukarı gitmesinin bir tane iyi sonucu da maliyet arttığı için ithalat düşüyor ve dış ticaret açığımız). Maliyetlerin artması da enflasyonu arttırıyor.
Bu artış bir anda yansımıyor ama (Ali Hakan Kara’nın genel tahmini kur şokundan birkaç ay sonra yansır yönünde çünkü aradaki zamanda firmalar stoklarını kullanacakları için maliyet artışları çok hissedilir olmaz). Ayrıca genel seçime kadar enflasyon da baz etkisi ile düşmüştü (baz etkisini başka bir yazıda anlatırım). Dip noktaları haziran-temmuz (özellikle bir aylık ücretsiz doğal gazın etkisiyle) aylarında görmüştük enflasyonda. Şimdi tekrardan yükseliş eğilimine girdi. Muhtemelen ocak-şubat civarında enerji fiyatlarındaki artışla birlikte pik yapıp sonrasında düşüşe gideceğiz.
Kısacası, ekonomik koşulların biraz sert olacağı bir yerel seçime gidiyoruz. Tahminlerim karamsar gibi görünebilir, belki çeşitli gelişmeler bu tahminlerin gerçekleşmesini önleyebilir. Ancak şimdiki gidişat bunu gösteriyor. Yerel seçim sonuçları içinse bir şey demem mümkün değil, ben siyaset bilimci değilim. Ancak ekonominin mutlaka seçimlere etki edeceğini söylemek için de siyaset bilimci olmaya gerek yok.