Edirne’de restorasyonu devam eden Selimiye Camisi’nde Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan bilim kurulu heyetinde yer alan Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Can Binan, “16’ncı yüzyıl yapı teknolojisi tarihine ilişkin izler bulmaya başladık” dedi.
Edirne’de Mimar Sinan’ın ‘Ustalık eserim’ dediği yıllık ziyaretçi sayısı 1 milyonu geçen, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Selimiye Camisi’nde, 25 Kasım 2021’de başlanan restorasyon çalışmaları devam ediyor. Geçtiğimiz ay tarihi yapının kubbe kısmını oluşturan alemin yapımı tamamlanırken gerek iç mekan gerekse dış cephede yapılan restorasyon çalışmaları titizlikle sürdürülüyor. Selimiye Camisi’nin restorasyonu için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan bilim kurulunda yer alan Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Can Binan, restorasyon sürecinde yapı teknolojisi tarihine ilişkin izler bulmaya başladıklarını, bunun mimarlık tarihine ışık tuttuğunu belirtti.
Tarihi yapıda restorasyon çalışmalarının ön hazırlıklarla başlandığını, asıl çalışmaların 2022’nin başlarında start aldığını dile getiren Prof.Dr. Binan, “Belki de bizim için üzerinde en fazla çalışılan kısım yapının bünyesinde bulunan kalem işleriydi. Çünkü bu kalem işleri aradan geçen süre içerisinde çok çeşitli zamanlarda çok çeşitli değişikliklere uğramış. Kalem işlerinin üzerinde yapılan çalışmalarla hangisinin ne şekilde korunacağına karar verildi. Halen bu kalem işlerinin restorasyonu sürüyor ki bu konu hem çok vakit alan bir konu, hem de santimetrekare düzeyinde, o kalem işinin üzerinde bulduğunuz küçücük bir iz çok uzun sürebiliyor. Dolayısıyla santimetrekareler düzeyinde üzerinde tartışılarak karar verilmeye çalışılıyor. Halen de bu restorasyon sürüyor” dedi.
‘TASARIM DEHASI BİR BAŞYAPIT’
Selimiye Camisi’nin en önemli özelliklerinin başında, yapıldığı konumun geldiğinin altını çizen Binan, “Bulunduğu yer Edirne’nin en yüksek noktalarından. İstanbul yolundan gelirken Selimiye’yi görüyorsunuz. Karaağaç tarafından yeni yapılan yola çıktığınızda Selimiye’yi görüyorsunuz. Her yerden görülüyor. Bir kere yer seçimi 16’ncı yüzyıl mimarisini ve kültürünü, teknolojisi ve yönetiminin gücünü anlatmak açısından en önemli yer. Bunun ötesinde bu sahip olduğu mimari var. Bu mimari Mimar Sinan’ın dünya mirası listesine girerken de yazıldığı gibi tasarım dehasının bir başyapıtı. İnsani anlamda bakarsanız çok önemli bir yaratıcılık ürünü.
Bu yapıtın ilk defa burada uygulanan, 8 ayak üzerine oturtulmuş, sanki birçok insanın havada uçuyor diye düşündüğü bu kubbenin var olduğunu görüyoruz. Kubbe, o dönem dini mimari açısından çok önemli bir unsur. Yapı teknolojisi açısından baktığınızda, döneminin en gelişmiş yapı teknolojisi. Yani bu yapıda hem malzeme hem işçilik, hem de mimari olarak yapıldığı dönemin en gelişmiş her şeyini görebiliyorsunuz. Zaten onun için ikinci unsur olarak dünya mirası listesinde” diye konuştu.
‘GÜNÜMÜZE GELDİĞİ HALİYLE GELECEĞE AKTARMAK İSTİYORUZ’
Prof.Dr. Binan, restorasyon çalışmalarında en önemli konunun, yapının özgünlüğünü korumak olduğunu belirterek, “Koruma ve restorasyon uygulamalarında temel yaklaşım şu; yapının özgünlüğünü korumak. Yani 16’ncı yüzyıl son çeyreğinde yapılıp da günümüze gelen herhangi bir unsurun, günümüze gelmiş olduğu haliyle geleceğe aktarmaya çalışıyoruz. 16’ncı yüzyılda buradaki taş duvarları yapan ustanın elinin dokunduğu yere biz bugün elimizi dokundurmak istiyoruz.
O taş değiştiği zaman o ustanın dokunduğu taş değil. Dolayısıyla biz mevcut yapının elimize geldiği haliyle özgünlüğünü korumaya çalışıyoruz. Ne zaman malzeme değişikliği söz konusu oluyor derseniz, ya o malzeme kendi kendini ya da üzerine gelen yükleri taşıyamayacak haldeyse o malzemeyi değiştirmek gerekiyor. Bu tür yapılarda da mümkün olduğu kadar aynı kaynaktan gelen malzeme ve teknikle bu restorasyonun malzeme değişimini yapmak oluyor” ifadelerini kullandı.
‘ANA KUBBEDE 60 TON KURŞUN KULLANILDI’
Selimiye Camisi kubbesinin restorasyonunda 60 ton civarında kurşun kullanıldığını kaydeden Binan, “Ana kubbede 60 ton civarında kurşun kullanıldı. Ama burada 60 ton bir noktaya gelip oturmuyor. 31 metre çapında bir kubbeden söz ediyoruz. Eğrisel bir yüzey. Dolayısıyla metrekareye düşen ağırlık çok daha az oluyor. 8 ayağa oturtulmuş bu kubbe Mimar Sinan’ın dehasının, o dönemin gelişmiş yapım teknolojisinin bir ürünü. Bu kurşunun burada var olması, birçok insan tarafından 60 ton olması birçok insan için önemli gibi görülebilir halbuki yayılan ve yapıyı koruyan bir öğe bu.
O kurşun sayesinde yapının bünyesine suyun girmesi engelleniyor ve bu görüntü ortaya çıkıyor ki bunun estetik bir değeri de var” diye konuştu. Restorasyonun devam ettiği süreçte 16’ncı yüzyılın son çeyreğinin yapı teknolojisi tarihine ilişkin izler de bulduklarını dile getiren Binan, “Bu yapıda, yapıyı açtıkça 16’ncı yüzyılın son çeyreğinin yapı teknolojisi tarihine ilişkin izleri bulmaya başladık. O bakımdan çok önemli. Yani şu sıvayı nasıl yapmış, öte taraftaki kalem işini nasıl yapmış, yapının ana kütlesiyle avlu bölümünün bağlantısını nasıl oluşturmuş gibi yapı teknolojisi tarihi açısından çok önemli birtakım izleri yakaladık ve bunlar artık kaydedildi ve bir yayın haline de getirilecek daha sonra. Bu çok daha önemli” dedi.