Kitapçılara gittiğimde uğradığım ilk kısımlardan biri her zaman biyografik kitapların olduğu raflar olmuştur.
Sürekli gördüğün biri olur ya, belki televizyonlarda görmüşsündür belki bir sohbetin içinde geçmiştir, belki de sanatına hayransındır ama nasıl mücadeleler vererek bu noktaya geldiğini bilmezsin. İşte bu noktada bize ışığı biyografik kitaplar tutuyor. Gerçekten iyi yazılmış bir biyografik kitap bulmak kolay değil fakat iyisi ile karşılaştığımızda elden bırakmak da bir o kadar zor oluyor.
Pek tabii çoğumuz Albert Einstein’ın İzafiyet Teorisini bulduğunu biliyoruz, Shakespeare’ın Romeo ve Juliet’i yazdığını, Tesla ve Edison arasındaki çekişmeyi. Fakat işler bu noktaya gelmeden neler yaşanmış olmalı ki biz bunları duyabildik, okuyabildik, yapılan icatlardan ve keşiflerden yararlanabildik. Düşmeden ayağa kalkmayı öğrenemezsin ya işte biyografik kitaplar bize bunu açık bir şekilde gösteriyor. Bütün başarılara giden yollar önünde aşılmayı bekleyen büyük kayalar barındırır. Aslında bu noktada biyografik kitapları bizleri geliştirmesi için nasıl kullanabileceğimizi fark ediyoruz. Bence çoğu durumda kişisel gelişim kitaplarından daha faydalı olabilmektedirler. Başarılı insanların geçtiği yolları öğrenip kendi yolunuzu ona göre şekillendirmek, zorluklarla nasıl mücadele edeceğinizi görebilmek açısından önemli bir kaynak demek yanlış olmaz.
Hawking’in kendi hayatını yazdığı otobiyografik kitabında 21 yaşındayken bir kaç yıl ömrü kaldığını söylediklerini fakat buna rağmen yılmadan hedefleri uğruna mücadele ettiğini okumak “Henüz geç kalmış değilsin fakat geç olmasına da fazla zaman kalmadı” diye bağırır bize.
Biyografik kitaplarla tanışmam Aydın Büke’nin Mozart kitabı aracılığıyla oldu. Genelde pek bu tarzın okuyucusu değildim ve biraz da önyargılıydım diyebilirim fakat okuduğun her sayfa öyle mi içine çeker! Yazılan her bestenin arkasında yatan hikayeyi öğrenmek, neden yazıldığını fark etmek o müziği tekrar dinlediğinde seni farklı hissettirir. Mozart’ın çocukluğundan beri bu işe ne kadar büyük bir tutkuyla bağlı olduğunu, henüz 5 yaşında iken Schönbrunn Sarayında piyano resitali verdiğini (Hemde gözleri bağlı bir şekilde!) öğrenmenin yanı sıra yüzyıllar sonra müziğinin herkesin kulağında olmasına rağmen öldüğü sırada unutulacağını düşündüğünü fark etmek insana hiç bir durumda umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini öğretir.
Margeret Chaney’nin ‘’Tesla Zamanın Ötesindeki Deha’’ kitabına ne demeli? Tesla’yı ne kadar iyi tanıyoruz? Hayatımızın her anında kullandığımız uzaktan kumandaları, florasan lambaları, radyoyu ve daha neler neleri icat edenin kim olduğunu bize öğretiyorlar mı? Çoğunlukla hayır. Kendisini çoğunlukla Edison ile birlikte anıyoruz ama bunun dışında döneminde yaşadığı bütün zorluklara rağmen 700’den fazla patenti ile dünyadaki en çok patente sahip kişi olduğunu bilmiyoruz. Hayatı adeta bütün çekişmelere rağmen mücadeleye devam etmek gerektiğinin bir kanıtı olarak Margeret Chaney tarafından bize sunuluyor.
Peki iyi bir biyografi kitabı nedir sorusunu da soralım kendimize. Kitapçılarda karşıma çıkan biyografi kitaplarının bir kısmı tek düzeliğe sıkışıp kalmış halde. Bildiğimiz şeyleri belki biraz daha süsleyerek bize yine aktarıyor. İyi bir biyografi kitabının temeli iyi bir araştırmadan geçer. Bu konuda yine Aydın Büke’nin kitaplarına değinebiliriz. Karşımıza çıkan çoğu Beethoven kitabı onun sağırlığı üzerinden kelimeleri biraz da süsleyerek bize bildiğimiz şeyi tekrar anlatır fakat Aydın Büke dönemin gazetelerinden, yazılan mektuplardan kaynaklar toplayarak bize olayların gerçek yüzünü, bilmediklerimizi anlatmayı ve bunu yaparken de olayları hikayeleştirerek bizi sıkmadan kitabı tek solukta okumamızı sağlıyor.
Ülkemizde bu tür çok fazla yazarı barındırmıyor. Bu yüzden kendi ülkemizin yeteneklerini sayfalardan tanıyabilme ve tanıtabilme olanağımız azalıyor. Biyografi yazarı yetiştirmemiz açısından bu araştırmacı görüşe destek çıkmamız, üniversitelerin edebiyat bölümlerinde daha çok araştırmaya ve bu türe yönlendirmemiz önemli. Bu sayede kendi içimizde yaşamış önemli kişilerin de hayatlarını keşfetme ve dünyaya tanıtma fırsatımız olur. Biyografi kitaplarının ülkemizde çoğunluğun ilgisini çekmeyen bir tür olduğunu kabul edebiliriz. Çoğu kişi kitaplar aracılığıyla gerçek hayatta yaşamamızın mümkün olmadığı dünyalara adım atmayı, kurgusal bir evrende kaybolmayı sever fakat bu türe daha önce şans vermeyenler güzel yazılmış bir kitapla tanışırsa anlayacaktır ki aslında bu kitapların sayfalarında kaybolmanın tadı da bir başkadır.