Kalemimin sesi.. Alışılmışın dışında bir sessizlik olur etrafınızda, durgun bir yalnızlık. Bir şeylerin bu sessizliği bozmasını beklersiniz, bir kuş kanat çırpsın ya da ince bir tüy düşsün havadan, minik bir kıpırtı yeterlidir.
Seslerin büyüsü vardır. “Bir rüya duyar bir ses görürsün” diyor şarkıda. Sizin sesleri görebildiğiniz büyülü şarkı hangisidir bilemiyorum ama benim birkaç favorim var. Sadece şarkı da değil elbette hangi sözün hangi sesin tesirine giriyorsanız oranın yerlisidir kulağınız, kalbiniz. Bazen sesleri görüyorum bazen hayalet seslere suretler veriyorum kendimce, karşıma alıp anlatıyorum, oluyor öyle.
Kendimizi her şeyin sahibi sanıyoruz: isimlerimiz, sıfatlarımız, bazen bedenimiz, kıymet verdiğimiz insanlar, belki aşina olduğumuz sesler hatta kalem ve de kelam. Yazdığımız sayfaların sahibi bile biz değiliz.
Okumak ve yazmak üzerine konuştuğumuz birine “Bence siz de yakında yeni şeyler yazmaya başlarsınız, yazmak insanın peşini bırakmıyor” demiştim. Belki de tam tersi, onun peşini bırakmayan yakasına yapışan biziz. Onun bize verdiğinden daha fazla bizim ondan aldıklarımız. Hem belki yazarak duyuyorum bütün sesleri. Önce küçük bir fısıltı oluyor, belli ki küçük acemi bir hayaletle sohbetimiz. Sesine vücut vermem gerektiğini hissedince hemen karalamaya başlıyorum