Bir çay koyalım ocağa… Şöyle tavşan kanından olanından! Dumanları tütsün. Muhabbet ateşi ile ile harlansın…Varsın yarım saat sürsün. Çayın suyu çekilsin iyice!
Gelelim muhabbete;
Özlenip de bulunamayan.
Aranıp dahi bulunamayan.
Ahh o eski günler dedirten!
Ahh!…
Çoğumuz eski günleri arıyoruz da şunu sormuyoruz kendimize:
Eski günler mi güzeldi? Yoksa eskiden var olan İnsanlar mı?
Eskiden bir duvar halısı durur duvarda, altında da divan dururmuş.
Divanın altı boş durur mu hiç?
Kavunlar, karpuzlar!
Sonra ne oldu?
Rahmetli Turgut Özal’ın Çankaya Köşkü’nde bir odasını bilgisayarlar ile donatmasına denk gelen zamanlar…
Her eve bilgisayar girdi yavaş yavaş.
Bilgisayara oyunlar eklendi.
Daha sonra bilgisayarlar modernleşti.
Sonra cep telefonları yayıldı.
Dokunmatik telefonlar çıktı.
Derken yapay zekadan bahsedilir oldu!
Öyle öyle derken bir şey kayboldu bazılarında.
Pek hissettirmeden…
Samimiyet!
Öyle bir kayboldu ki;
Yokluğunu fark eden olmamıştır belki de!
Sonra bir baktık, aynı apartmanda komşular birbirini tanımaz oldu.
İşte o zaman anladık biz!
Samimiyet sessizce kalkmış aramızdan.
Biz mi ne yapalım?
Çay koyalım ocağa…
Demlensin iyice.
Tavşankanı olsun şöyle.
Çünkü insanın da çayın da “Sallaması” çekilmiyor bu dünyada!