Boşluğa uzun uzun baktıran bir dalgınlık bu. Bu tarifsiz acıyı kağıda dökecek kelime bulmakta zorlanıyor insan doğrusu.
Ne denilir, kim nasıl teselli edilir? Neresinden tutunmaya çalışsak elimizde kalıyordu umudun parçaları. Parçaları birleştirmek de marifet sayılmazdı aslında. Çünkü birleştirmeye çalıştığımız parçaların arasından gözyaşı sızıyordu ılık ılık. Bunca yıldır kurulan hayaller, yapılan planlar beton yığınlarının arasında sıkışıp kalmıştı belki de. İlmek ilmek dokuduğu hayatı, gözünden bile sakındığı sevdikleri toz bulutlarının arasına karışıp gitmişti belki de.
Cemal Süreya’nın duygulara tercüman olan bir dizesinde şöyle diyordu: ” Öyle bir yere geldik ki hiçbir sokağın adı yok.”
Unuttuğumuz ya da göz ardı ettiğimiz en önemli konu ise ‘önlem almak’ kelimesinin içini tam olarak dolduramamamızdır. Ne demek istiyorum hemen açıklayayım: Önlem iş işten geçtikten sonra alınmaz. Önlem almak demek ‘kötü ya da yanlış durum ortaya çıkmadan önce engel olmak ‘ demektir. Peki bizler neden olaylara önlemsel değil de tepkisel yaklaşıyoruz? Tabii ki de zararın neresinden dönülürse kârdır fakat hiç zarar görmeden de bunun önüne geçebilmek mümkündür.
Yaşamakta olduğumuz bu zor günlerde belki de payımıza düşen en büyük görev tüm bu olanlardan ders almak… Yani yere düşsek dahi bir avuç toprakla ayağa kalkmak…Bu kez ateş düştüğü yeri yakmıyordu, ateş hepimizin içine sağanak sağanak yağıyordu. Diliyorum ki bu zor günleri hep birlikte atlatacağız. Geçmiş olsun Türkiye’m.