Deprem bölgesinde ciddi bir mağduriyet yaşandı zira kimi oğlunu, kimi eşini, kimi de anne-babasını diri toprağa verip başka şehirlere hicret etti…
Bazıları köyünden bile çıkmamış, bir kısmı sadece şehrinde yaşamış, yıllarca emek vermiş, yuva kurmuş ve tüm emeklerinin bir gecede yok olduğuna şahit olup ciddi travmalar yaşamış. Bu vaziyette kimisi tanıdıklarının, eş dost, akrabanın yanına, adını sadece televizyonda duydukları şehirlere, semtlere yerleşti.
Ülkede nerede nasıl konuşacağına dikkat etmeyen, sosyal gelişimini tamamlamamış bazı insanlar sürekli “Depremzede misin, ailende kayıp var mı, evin ne durumda?” gibi sorular yönelterek insanların yaralarının kabuklarını sökerek kanamalarına neden oluyor…
Benim yaşadığım şehirde herkes birbirine şu an kesintisiz soruyor “Depremzede misin?” diye… Laçkalaşmanın boyutu abartılacak şekle büründü, tütüncüye giriyorum “Depremzede misin?” diye soruyorlar ki değilim. Restorana gittim, arkadaşın biri döner alıyor, “Depremzede Misin?” sorusuyla karşılaşıyor. 1 hafta olmamıştır, sıradan günlük giyimli bir kadın ve iki küçük çocuğu İzmir’in kütüphane-kafelerinden birine giriyordu, ben yan masada kitap okuyorum. Hanımefendi çocukları için meyve suyu söyledi, arkadan bir teyze “Siz depremzede misiniz?” diye hudutsuzca atıldı. Evet cevabından hemen sonra “Vah çocuğum, ne perişan olmuşsunuz siz şimdi, ah çocuklar!” diye deprem bölgesinden gelmiş hanımefendinin önünde seslice iç geçirdi; neredeyse depremle ilgili çapraz sorguya aldı.
Yanlış… İnsan içinde veyahut özel bir ortamda, yeni hayatına alışmaya çalışan bir insana ansızın “Depremzede misin?” gibi sosyal bağlamda izole edici sorular sormayın. Ayıptır, lütfen. Aidiyet hissini güçlendirmesi, yeni ortama adaptasyonunu sağlaması için arkadaş olun, çaya çağırın, anlatmak isterse o zaman dinleyin. Sosyal ortam edinmesine vesile olun. Gelenler misafir değiller, Türkiye Cumhuriyeti pasaportu olan ülke insanlarıdır. Soru sahiplerinin niyetlerini sorgulamıyorum, ayrıca haddim de değil. Lâkin böyle bir soru karşı tarafı kendi ülkesinde yabancı hissettirmekle kalmayıp kişinin gururunu da rencide edebilir. Daha da beteri felaket zamanını unutmasına, yaşadığı kâbustan benliğini bir nebze azat kılmasına müsaade etmez…
Evin durumu ne oldu? Ailenden ölen oldu mu? Böyle bir soru sormak ne vahşet, nasıl bir zihinsel işkencedir! Onlarca yıl emek verip satın aldığı evi yıkıldı belki veya yıkılmadı ama hasarlı olduğundan mütevellit canhıraş biçimde yeni ev arıyor. Ailesinden ölen biri varsa çok daha ağır travmalar, panik bozukluğu, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşaması muhtemeldir. O yüzden böyle sorular sorarak zihinlerinde dehşeti tekrar yaşamalarına neden olmayın!
Yardımcı olacaksanız ne yaşadığına değinmeden, detaylara girip dehşet saçan sorular sormadan yapıcı sorular sorunuz. Deprem mağduru vatandaş kendisi konuyu açarsa “Nerede kalıyorsun, yapabileceğimiz bir şey var mı, akşam arkadaşlarla toplanıyoruz ve sen de gelmek ister misin?” gibi sorular şık olur. Yardım dağıtan cemevi, aşevi, AHBAP vb. gibi kurumlar varsa çevrede onlara yönlendiriniz. Hem maddi hem manevi yönden destek olmak böyle olmalıdır.
Eskiden, deprem öncesi, bir samimiyet edindiğin insana “Memleket nere?” diye sorardık ki çok tabiidir bu, insanımızın sıcakkanlılığıdır. Oysa ki şimdilerde herhangi bir iletişim gerektiren durum olmamasına rağmen yerel halk, mağdurlara sırf meraktan “Depremzede misin, hangi bölgeden geldin, eviniz ne durumda?” gibi hatırlamak istemedikleri, gündeme getirmeyi bırakın zihinlerinden def etmeye çalıştıkları anıları sorarak psikolojik şiddet uyguluyorlar.
Zira psikolojide EMDR, travmaya karşı duyarsızlaştırma, tedavisi uygulanırken kilit noktalardan biri de size travmalarınızı hatırlatan insanı uyarmak, devam ediyorsa da hayatınızdan çıkartmaktır. Aksi takdirde travmanın 5 ayda silineceği varsa daha da uzuyor, tedavi sonuç vermiyor. İyi niyetli olduğunuzun elbette bilincindeyiz fakat lütfen bir deprem mağduru ile konuşurken 40 kere ölçüp 1 kere biçmeyi kendimize prensip edinelim.
Sadece sorulardan da ibaret değil, mağdurla konuşurken sakın “Her şeyde bir hayır vardır, kaderde ne yazarsa o, millet olarak yeni destan yazdık, bu deprem millet olarak gücümüzü gösterdi” gibi laflar etmeyin lütfen. Ağır acılar yaşayan, yakınlarını toprağa elleriyle veren insanlarımız var… Hangi hayırdan konu açıyorsunuz? Depremzede kardeşlerin mağduriyeti, zayıflığı bizim nasıl gücümüz olacak? Ne destanı? Hep beraber düşüyor, hep beraber ağlıyoruz.
Acıların üzerinden güzelleme yapmak aşırı derecede etik dışıdır. Örnek olarak öz abimizin hayatını kurtarırken “Ne kurtardım be! Destan yazdım, hızır gibi yetiştim!” gibi çapsız laflar söylemekten nasıl ki imtina ediyorsak ülke olarak tek beden olduk diye güzelleme yapmak da bir o kadar yanlıştır. Bir kişinin hayatını kurtarırken yapmam gereken oydu bilinciyle hareket ediyorsak tüm Türkiye olarak da yapmamız gereken buydu diyerek önümüze bakalım lütfen sadece…
Yukarıdaki betimlediğim insan tipi kötü niyetiyle yapmamakta bunu fakat dikkat etmek zorundayız. İyi niyetli olmak karşıdakine zararınızın dokunmayacağını garanti etmez…
Bunun yanında bilerek can kardeşlerimizi inciten ahlaksızlar, münafıklar da eksik kalmıyor…
Soru sorarken ve konuşurken rencide olmamaları için ince eleyip sık dokunduğumuz canlarımıza hoyratça hakaretler savuran zalimlerin, çadırlarda bile kadına şiddet uygulayan ataerkilliğin ürettiği haramzadelerin, deprem mağdurlarını ev satacağım diyerek dolandıran kansızların, felaketten istifade edip çocuk kaçıran acîzlerin, boşanma aşamasındaki kadınların yardım parasına çöken eş müsveddelerinin anayasamız eliyle tez zamanda cezalandırılmaları elzemdir.
Herkes için yeni bir dünya yaratmak istiyorsak bilimsel tedbirlerin yanında psikolojik olarak da kimseyi rencide etmemeliyiz ki geleceği tek vücut kurabilelim.