Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 10 şehirde yıkıma yol açan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem, Türkiye’yi yasa boğarken ‘deprem travması’ riskini de artırdı.
Depremin travmatik etkilerini en çok hisseden grupların başında arama kurtarma ekipleri, olay yerindeki görevliler ve depremzedelerin yer aldığını belirten Psikolog Melisa Erol Kala, konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.
İnsanların deprem anında müthiş bir korku ve kaygı yaşadığını aktaran Kala, “Travma; bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne tehdit olarak algılanan zorlu durum ya da olaya bağlı olarak bireyin baş etme becerilerinin yetersiz kaldığı, kişisel iyilik hâlinin ve psikolojik sağlığının bozulduğu, genellikle yoğun belirsizliklerin yaşandığı karmaşık süreci ifade eder. Toplumsal travmalar ise; bireysel veya toplumsal etkileri olan, sadece travmayı yaşayan bireyi değil bu duruma doğrudan maruz kalan veya tanık olan herkesi etkileyebilir. Deprem de toplumsal travma yaratabilecek durumlardan biridir.
Depreme maruz kalan kişilerde, travma sonrasında çocuklarda ve yetişkinlerde çeşitli belirtiler gözlemlenebilir. Bu belirtiler kişiye ve yaş grubuna göre değişkenlik gösterir. Travma sonrasında yetişkinlerde; şok, yüksek kaygı ve korku, öfke, gerginlik, umutsuz ve çaresiz hissetme, duygusal hissizlik, travmatik deneyimi unutma, uyku bozukluğu, iştahta artma veya azalma, iç sıkıntısı, çarpıntı, günlük yaşamı ve sosyal ilişkileri eskisi gibi sürdürememe gibi daha pek çok sayabileceğimiz durum gözlemlenebilir.
Depremin her çocukta farklı tepkilere yol açabileceği unutulmamalıdır. Her çocuk travma esnasında veya sonrasında aynı tepkileri vermez, aynı seviyede etkilenmez. Çocuklar deprem sonrasında ebeveynlerinin yanından ayrılmak istemez. Ayrıca huzursuz hissetme, sürekli ağlama veya ağlamaklı olma, öfke nöbetleri, alt ıslatma, karanlık, yalnız kalma gibi korkuların başlaması, konuşma zorluğu, kabus görme, karın ağrısı ve baş ağrısı gibi fizyolojik şikayetler görülebilir” şeklinde konuştu.
‘Deprem toplumsal bir travmadır’
Çeşitli yayın organlarında paylaşılan enkaz görüntülerine değinen Kala, “Sosyal medyada paylaşılanlar, haberler, medyada gördüklerimiz her birinin psikolojimiz üzerinde etkisi gözlemlenebilir. Çünkü başta da belirttiğim gibi deprem bir toplumsal travmadır. Toplumsal olarak yaşanan, paylaşılan ortak acıların yaşanış ve işleniş şekli toplumun psikolojik sağlığını etkiler. Dolayısıyla paylaşılan görüntüler kişilerin psikolojisini etkileyebilir, travmalarını tetikleyebilir. Uyku düzensizliği, iştahta değişiklik, umutsuzluk, çaresizlik, yoğun kaygı, günlük aktivitelere karşı isteksizlik, suçluluk ve utanma en çok gözlemlenen travma etkisi ve belirtileri arasındadır”
Travmatik olaylar sonrasında gösterilen bu tepkiler olağandışı bir olaya verilen normal tepkilerdir. Zamanla bu tepkilerin yoğunluğunun azalması beklenir. Ancak yaklaşık bir ay geçmesine rağmen azalma olmuyorsa veya bu davranışların sıklığı artıyorsa, günlük yaşamınızı engelleyecek duruma geldiyse zaman kaybetmeden uzman desteği almak gerekir” dedi.
‘Çocuklardan deprem gerçeği gizlenmemeli’
Depreme maruz kalmış çocuk ve ergenlerin duygusal olarak ağır ve zor bir yaşantı deneyimlediklerinin, tüm duygularının uyarılmış halde olduğunun ve bu zorlu yaşantıyı tam olarak anlamlandırabilecek yaşta olmadıklarını hatırlatan Kala, sözlerine şöyle devam etti:
“Depremin yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da kaygı ve korkuya sebep olabilir. Yaşanan olaylardan kaynaklı ne olduğunu bilmeseler dahi huzursuz ve kaygılı olabilirler. Durumu sorgulayabilirler. Çocuklar ebeveynlerinin nasıl tepkiler gösterdiklerine dikkat ederler, ebeveynlerinin panik, kaygılı ve korkmuş hissiyatlarına karşı farkındalıkları yüksektir. Öncelikle her konuda olması gerektiği gibi yaşına uygun, net açıklamalar yapmak önemlidir. Çocuklardan deprem gerçeği gizlenmemelidir. Okul öncesi ve ilkokul çocuklarına depremi somutlaştırarak, hikayeleştirerek veya oyunla anlatmak daha faydalı olacaktır. Somutlaştırmak için resim çizebilir, lego gibi yapı-inşa oyuncaklarından faydalanabilirsiniz.
Açıklama yaparken bunun bir doğa olayı olduğunu basit ifadelerle vurgulamalısınız. ’’Bazen kar yağar, yağmur yağar. Bazen de yağmur ve kar yağması kadar sık olmasa da üzerine bastığımız yer sallanır. Bu sallantıya ‘deprem’ denir’’ gibi basit açıklamalarla durumu ifade edebilirsiniz. Ayrıca depreme karşı önlemler alınabileceğini ve neler yapabileceğimizi yine yaşına uygun şekilde anlatabilirsiniz.
Afetlere karşı çeşitli önlemler alabileceğimizi vurgulamak önemli; çünkü depremin/afetin olup olmayacağına dair belirsizlik çocukları endişelendirebilir. Bu sebeple bir planınız olduğunu bilmesi kendisini ve sizi güvende hissetmesine katkı sağlayacaktır. Bu sohbet esnasında ona güven veren temaslarda bulunup, yanında olduğunuzu vurgulamanız da önemli. Çünkü kaygılı olduğunda temasa daha çok ihtiyaç duyacaktır. Güven veren dokunuşlar onu rahatlatır.”
Korku ve fobilerin kişinin bireyselinde çalışılması gereken durumlar olduğunu söyleyen Kala, “Depremle ilgili kaygılarımızı azaltmak adına birçoğumuzun bildiği, alınması gereken tedbirlere dikkat etmeli ve uygulamalıyız. Bilim insanlarının tedbir önerilerine kulak vermeliyiz. Örneğin oturduğumuz evi kontrol ettirmek, deprem toplanma alanlarını bilmek, deprem çantası hazırlamak gibi..” diyerek sözlerini tamamladı.