Türk televizyon dizi sektörü son yıllarda iyice kontrolden çıktı. Birbirinin tekrarı işler, çalakalem yazılan senaryolar, içi boş oyunculuk performansları, bıktırıcılığı Nirvana’ya ulaşan sahneler yerli dizi kalitesini her geçen gün düşürüyor.
Televizyon çoğumuz için vazgeçilmez bir eğlence aracı. Birçok insan günlerinin bir dilimini televizyon izleyerek geçiriyor, oradaki işler büyük bir ilgiyle takip ediliyor sosyal medyada milyonlarca takipçisi var, her yıl deli gibi ödül kazanıyorlar yıllardır fakat artık bu sektör kontrolden çıkmış vaziyette.
Bir zamanlar sahiden değerin hak eden, naif, kaliteli, güzel, konu bakımından iyi, şiddetten, entrikadan falan uzak, sevgiyi, saygıyı, yardımlaşmayı vs. aşılayan, muazzam oyuncu ve oyunculukların süslediği, sahneleri dopdolu, akıl ve yüreklerde tatlı anılar bırakan yapımlar yerini içi boş, baştan sona yalan, şiddet, çarpık ilişkilerle örülü, yapmacık oyunculuktan geçilmeyen dizilere bırakmış durumda üstüne üstlük hepsi birbirinin aynısı.
Evet yanlış okumuyorsunuz, dizilerimiz artık birbirinin kopyası sanki hepsi aynı model üretiliyor ya da bütün senaristler aralarında sözleşip tek tip formda dizileri kaleme alıyorlar demek daha doğru olacak. Yerli dizi sektörü kontrolden çıktı hatta rahatlıkla bir adım ötesini söyleyebiliriz SAPITTI.
Birbirini yineleyen projeler, çalakalem yazılmış senaryolar, kopyala yapıştır mantıklı temalar, büyük çoğunluğu güzellik/yakışıklılık kontenjanından ekranı doldurup performans namına hiçbir şey yapamayan oyuncular, bıktırıcılıkta Nirvana’yı zorlayan bomboş sahneler yerli dizilerin zaten pek parlak olmayan kalitesini günbegün düşürmeye devam ediyor. Hâl böyle olunca da yüreklere ve zihinlere hoş birer anı olarak değil berbat bir anı ve hata travma olarak kazınıyorlar.
Son sezonların dizilerinin etrafında döndüğü temalar hep ‘Konak, töre, aşiret, yasak aşk, ihanet, entrika, şiddet, tecavüz’ minvalinde. Erkekler hep zengin iş insanı profilinde kadınlar ise tam tersi maddi durumu kötü, yanında çocuğuyla zengin erkeklerin himayesine sığınan ya da babası tarafından mal gibi başka bir beye pazarlanan, eşya, mal hatta ‘et’ olarak gösteriliyor kadını ikinci planda gören zihniyet ne yazık ki burada da belli etmekte kendini. Bu düzeni değiştirecek bir babayiğit çıkacak mı bir gün acaba?
Ve de ‘travmatik’ diziler. Şu sıralar en revaçta olan işlerin başında geliyor. İnsanların çocukluklarından başlayarak bütün hayat hikayelerine “flashback” yaparak eski yaraları deşen, çoğunluğunda acı, şiddet ve gözyaşından geçilmeyen anılarla yüzleştirip travmalara dokunan, hayatlarındaki kilit noktaları bir kez daha anımsatan izleyicilerde de tatsız hisler uyandıran bazılarında geçmiş travmalarını hatırlatan projeler. Toplum zaten kedere boğulmuşken, gerek ülke gündemi gerek özel yaşamlarındaki sıkıntılarla canı zaten fazlaca sıkkınken bir darbe de bu projelerden geliyor, kombo yani anlayacağınız.
Peki ya yaz dizileri, onlar da neresinden tutsanız elinizde kalır; “Kaslı/yakışıklı erkek, güzel, saf/sakar kız, duş, öpücük, kucak, yatak” sarmalına takılı kalmış tanıtımlarından daha ne olduğunu az çok anladığımız, kabak tadı veren yapımlar o konuya girmeye bile gerek yok aslında.
İşin aslına gelirsek, kontrolden çıktı bu diziler. Aslında televizyon sektörü kontrolden çıktı durum hiç hayra alamet değil, ne diyelim Allah bu işi sonunu hayır etsin.