TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “Avrupa Konseyi, NATO üyeliği, AB katılım hedefi ve Gümrük Birliği konuları, hep bu köklü anlayışın doğal sonuçlarıdır. Uzun vadeli çıkarları ifade eden bu konum, önümüzdeki dönemde de iç siyasetteki dinamiklere feda edilmemeli” dedi.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı, Ankara’daki bir otelde yapıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, 2023’e doğru dünyanın 100 yıl öncesine benzer sorunlarla karşılaştığını belirterek, “Küresel düzen, bir kez daha ciddi sınamalardan geçiyor. 1923’te ABD dünyada lider konumunu üstlenirken, 2023’te liderliği bir dizi tehdit altında. Birinci Dünya Savaşı öncesinde göçler tüm dünyayı etkiliyordu; bugün de öyle.
Birinci yüzyılın başında Türkiye, nüfus hareketleri ile sarsılmıştı. Bugün de Türkiye, dünyada en çok mülteci barındıran ülke. Göç sorunu, ekonomik ve sosyal boyutlarının yanı sıra jeopolitik, siyasal ve demografik riskler taşıyor. 1918’de İspanyol gribi milyonların ölümüne yol açmıştı. İki yıldır ise Covid virüsü dünyayı kasıp kavuruyor. 19’uncu yüzyıla girerken elektrik ve içten yanmalı motorlar ekonomik ve toplumsal hayatta devrim yaratıyordu. Bugünse dijital teknolojiler ve biyoteknoloji benzer bir sürece yol açıyor” dedi.
‘İŞ BİRLİĞİ GEREKTİREN ALANLAR JEOPOLİTİK REKABETİN KISKACI ALTINDA’
Dünya sisteminin geçen yüzyıldan çok farklı olduğunu vurgulayan Turan, “Küresel esenlik için iş birliği gerektiren; demokratik, ekonomik, teknolojik, ekolojik, sağlık, enerji, göç gibi alanların her biri jeopolitik rekabetin kıskacı altında. Coğrafi konumu gereği Türkiye, kritik öneme sahip az sayıda ülkeden birisi. Küresel gelişmelere nasıl cevap vereceğimiz, alışveriş anlayışının yerine ilkeler ve kurallar üzerinde yükselen bir dış politikayı nasıl oluşturacağımız ve ulusal güvenlik kaygılarını gözetirken; dostlukları derinleştirip düşmanlıkları nasıl azaltacağımız, ülkemizin refahını ve ilerlemesini başa koyarken, uluslararası sistemin tasarımına nasıl katkı yapacağımız, ikinci yüzyılımızın şekillenmesinde önem taşıyacak” diye konuştu.
Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarının iç siyasete feda edilmemesi gerektiğini vurgulayan Turan, “Ülkemizin coğrafi konumlanışı da tarihsel modernleşme çizgisi de bugün transatlantik ittifak ve AB ile cisimleşen modern dünyanın bir parçası olma doğrultusundadır. Bu durum, demokratik ülkeler topluluğunun eşit bir üyesi olma iradesi ile örtüşüyor. Avrupa Konseyi, NATO üyeliği, AB katılım hedefi ve gümrük birliği konuları, hep bu köklü anlayışın doğal sonuçlarıdır.
Uzun vadeli çıkarları ifade eden bu konum, önümüzdeki dönemde de iç siyasetteki dinamiklere feda edilmemeli. Bu bağlamda AB ile ilişkilerin göç eksenli alışveriş ilişkisinden kurtarılarak, yeniden bir ilerleme çıpası haline gelmesi zorunludur. Önümüzdeki zorlu jeopolitik süreci başarıyla yönetebilmek için ülkemizin dış politikayı, demokrasiyi ve ekonomik gelişmeyi bir arada ve birbirini destekleyecek biçimde ele alması gerekiyor” dedi.
ÖZİLHAN: ÖNEMLİ OLAN YÜKSEK BÜYÜMEYİ SÜRDÜRMEK
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan da Rusya-Ukrayna savaşının dünya ekonomisini derinden etkilediğini ve ekonomik aktiviteleri yavaşlattığını hatırlatarak, “Yılın ilk yarısında göstermiş olduğumuz yüzde 7,5 büyüme performansı bizi rahatlatmıyor. Çünkü ekonomimiz hızla yavaşlıyor. Oysa önemli olan yüksek büyümeyi sürdürebilmek. Ekonomi politikasının da esas hedefi; yüksek büyümeyi sürekli kılmak üzere bünyeyi güçlendirmek olmalı.
Ekonominin temelleri dışarıdan gelecek şoklara karşı yeterli ölçüde dayanıklı olmayınca, olumsuz etkiler kaçınılmaz oluyor. Nitekim, yüksek büyüme hızı gerileyerek üçüncü çeyrekte yüzde 4’ün altına indi. 2023 tahminlerini açıklayan birçok kuruluşa göre, gelecek sene en fazla yüzde 3 büyüyebileceğiz. Son ihracat rakamları, dünya ekonomisindeki özellikle de Avrupa’daki yavaşlamanın bizi de olumsuz etkilemekte olduğunu gösteriyor. İhracat yavaşlarken, başta enerji olmak üzere yükselen hammadde fiyatları nedeniyle ithalat hızla artmaya devam ediyor” diye konuştu.
‘EKONOMİNİN ÖNCELİĞİ ENFLASYON OLMALI’
Üretim yapısını değiştirmeden, ithalata bağımlılığı azaltmadan, ihracatın katma değer içeriğini yükseltmeden ve yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmadan döviz sorununun çözülemeyeceğini işaret eden Özilhan, şöyle konuştu:
“Döviz sorununu çözemezsek enflasyonu düşüremeyiz. Enflasyon bir ekonomideki bütün parametreleri bozan en büyük sorundur. Enflasyonu düşüremezsek, öngörü ufkunu uzatamaz, yatırım ortamını iyileştiremeyiz. Enflasyonu tek haneli düzeylere indiremezsek büyümeyi kalıcı olarak hızlandıramayız. Enflasyon sorununu çözemezsek, istihdam yaratamayız; refah artışı sağlayamayız, gelir adaletsizliklerini düzeltemeyiz. Bu nedenle ekonomi politikasının bir numaralı önceliği enflasyonun kalıcı olarak tek hanelere indirilmesi olmalı.”
Özilhan, serbest piyasa ekonomisinden sapmanın da olumsuz sonuçları olacağını ifade ederek, “Türkiye’de ne zaman serbest piyasa ekonomisinden sapıldıysa; her seferinde sonuç sıkıntılı olmuştur. Ekonomiyi canlandırmak, döviz kurunu tutmak ve faiz oranlarını bastırmak için serbest piyasanın dışına çıkarak alınan önlemler iki şeye yol açar. İlk olarak güven azalır. Piyasanın olağan akışının dışına çıkılması, artık bilindik kuralların çalışmadığı bir düzen yaratır.
Kuralsızlık, belirsizlik ve güvensizlik, riski büyütür. Artan risk tüm dengeleri daha fazla bozar. İkinci olarak, serbest piyasanın dışına çıkılması hiçbir zaman bir tek alanla sınırlı kalmaz. Piyasa dengelerinden herhangi birine iradi müdahale yapılması, zincirleme etki yaratır ve başka sorunlara yol açar. Çünkü ekonomik sistem birbiriyle bağlantılıdır. Bir yerden başlayan iradi müdahale ekonomik sistemin geneline yayılır” dedi.
Konuşmaların ardından ‘Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Girerken’ başlıklı panel düzenlendi. Bekir Ağırdır moderatörlüğünde yapılan panelde, Prof. Dr. Yeşim Arat, Prof. Dr. Evren Balta, Prof. Dr. Şevket Pamuk ve Prof. Dr. Ali Yaycıoğlu konuşmacı olarak yer aldı.