‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ bu yıl da ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada özgürlük, eşitlik, demokrasi, insan hakları için haykıran kadınların sesiyle hayat buluyor.
25 Kasım farkındalığını ve önemini, hikayenin baş kahramanlarından; Dominik Cumhuriyeti’nde 1960’lı yıllarda hakim olan diktatör rejime karşı, özgürlük, demokrasi, insan hakları için direnen, tecavüz edilerek katledilen üç kız kardeş olan Mirabal Kardeşler, namıdiğer Kelebekler’in kızı Avukat, Dilbilimci, Aktivist Minerva Josefina Tavarez Mirabal’ın Türkiye ziyaretiyle daha derinden hissettik.
***
Bir şarkı çalıyor bir yerlerde, kulak kabartıyorsun önce, neymiş bu çalan diye dinlemeye başlıyorsun… Dalga dalga yayılıyor ses, tını, ritm… Komşunun evinden, karşıdaki dükkandan, sokaktan ve başka başka yerlerden, bambaşka diyarlara doğru geziyor, giriyor çıkıyor her yerde yankılanıyor.
Bir şarkı çalıyor, kapalı bir kapının arkasında, surlarla çevrili bir kalenin mahseninde, bir apartmanın çatı katında, bir ormanın en kuytusunda, bir şehrin kenar mahallelerinde, bir metropolün yüksek katlılarında, bir lokantanın arka çıkışının kuytusunda, bir kentin izbesinde, parıl parıl parlayan bir sokağın en karanlığında… Bir ordan, bir burdan, bir şuradan derken her yerden aynı şarkının sesi geliyor, duyuyor musun?
Şiddetinden deniz yükseliyor, rüzgar sertleşiyor, ağaçların kökleri oynuyor, dağlar ayağa kalkıyor… Görüyor musun? Duymalısın, görmelisin, şarkıya eşlik etmelisin…
Bir şarkı çalıyor, şu dünyanın her bir yerinde bazen sızım sızım, ıslık ıslığa, fısıl fısıl, sessiz sessiz; bazen de çığlık çığlığa, bağıra çağıra, gümbür gümbür, kulakları patlatırcasına…
Her şekilde ve bir şekilde ama çalıyor, susmuyor.
Duyuyor musun?
hissediyor musun?
Hisset, duy, sende söyle…
Çünkü durmayacak ve hiç bitmeyecek…
25 Kasım’ın hikayesi…
‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ bugün… Her gün gibi bugün de yine bir gün işte… Evet, tabi ki öyle… Ama bugünün diğer günlerden farkı hikayesinden ötürü geliyor…
Karayipler’de Hispanyola Adası’nda bulunan Dominik Cumhuriyeti’nde 1960 yılında faşist Trujillo Hükümeti halka ölüm, baskı, zulüm yaşatıyor. Hükümete, diktatöre karşı çıkanlar tutuklanıyor, faili meçhuller artıyor, askeri istihbarat tarafından kurulan ‘40’ adlı hapishanede yapılan işkencelerde yüzlerce, binlerce insan öldürülüyor.
Tüm bunlar yaşanırken Mirabal Kardeşler ve eşleri Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kuruyor. İnsan hakları ve demokrasi için mücadele eden üç kız kardeş defalarca tutuklanıyor, mallarına el konuluyor, işkencelere maruz kalıyor. Diktatör Trujillo’nun bir halk konuşmasında “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabal Kardeşlerdir” diyor ve olan oluyor. Bu konuşma yapıldıktan 23 gün sonra eşleri hapiste olan Mirabal Kardeşler 25 Kasım’da tecavüze uğrayıp, uçurumdan aşağı atılarak öldürülüyor. Ancak cinayete trafik kazası süsü veriliyor.
Üç kız kardeşin öldürülmesinin ardından Dominik Cumhuriyeti’nde tepkiler yükseliyor ve diktatörlük rejimi halk tarafından devriliyor.
1981 yılında Latin Amerika ve Karayipli Kadınlar Kongresi, 25 Kasım’ı Mirabal Kardeşler anısına ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ olarak ilan ediyor.
Hikaye bu… Tanıdık geliyor mu? Şüphesiz tanıdık…
Mirabal Kardeşlerin kızı Minou’dan Türkiye çıkarması
Türkiye bu yıl, işte bu hikayenin kahramanlarının Mirabal Kardeşlerin geride kalan kızları Avukat, Dilbilimci, Aktivist Minerva Josefina Tavarez Mirabal’ı ağırladı. Ege Kadın Buluşması Platformu davetlisi olarak İzmir’e gelen Minou, İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Uluslararası Basın Merkezi’nde gazetecilerle bir araya geldi.
Katılımcı olarak bulunduğum toplantıda, Minou’nun pozitif enerjisi ‘her şeye rağmen politik mücadeleye devam’ sözleri umutsuzluğa bir tokat niteliğindeydi. “Şiddet, demokrasi, insan hakları ihlalleri dünya yok olana kadar devam edecek” diyen Mirabal, Dominik’te 36 saatte bir, Türkiye’de ise 24 saatte bir kadının kendi özel alanında öldürüldüğü ile ilgili bilgi paylaşımında bulundu ve kadının yaşam hakkını korumayan bir sistemde demokrasiden bahsetmenin mümkün olmayacağının altını çizdi.
Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu bilincinin yaygınlaşması için çalışmalara ve mücadeleye devam edilmesinin önemine işaret etti. İzmir’in bu bilince sahip olduğunu gözlemlediğini söyledi. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’den çekilmesi için Minou, “demokrasi kazanımlarında geriye gidiş olamaz, olmamalı, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek adeta geriye gidiş. Ve Bu çok üzücü” yorumunda bulundu.
“Kadın haklarını reddeden İtalya’nın kadın Başbakanı utanç verici”
Minerva Josefina Türkiye ziyaretinde birçok yayına, davete katıldı. Bunlardan biri de severek takip ettiğim Feminist Gazeteci Işın Eliçin ile röportajı oldu. Minou, “Kadınların şu anda dünyanın en devrimci ifadesi olduğunu düşünüyorum.
Hakikaten de dünyanın ihtiyaç duyduğu değişim biziz. Kadınlar olmadan bir değişimin olması mümkün değil. Bizler dünyanın ihtiyaç duyduğu bu devrimin ana kahramanlarıyız. Dünya çok zor zamanlardan geçiyor. İnsan hakları için de çok zor zamanlardan geçiyor. Tehlikede olduklarını görüyoruz. Bir ileri bir geri gidiyorlar. Tehdit altındalar. Hatta bazen kadınlar tarafından bile tehdit ediliyorlar.
Kadınların insan hakları bazı kadınlar tarafından bile reddediliyor. İtalya’da seçilen bayanı dinlemeniz yeterli. Utanç verici bir durum. Maçoluk dediğimiz şeyin gerçek olmadığını ya da erkeklerin kadınları dövme ya da hayatlarını kontrol etme hakkına sahip olduğunu söyleyen pek çok kadın var. Bu ikisi aynı anda oluyor işte. Diğer yandan sokaklarda mücadele eden haysiyet, özgürlük, eşitlik haklarını talep eden kadınlar görüyoruz. Bu yüzden umudum var” diye açıklama yaptı.
Minerva Josefina Tavarez Mirabal’ın Türkiye temaslarını takip etmek bir yerinden dahil olmak heyecan ve umut vericiydi. Çünkü bir aile geleneği, genetik bir hak savunuculuğu ruhu vardı. Bunu o kadar naif, evrensel bir dille ve huzur yayan gülümsemesiyle ifade etti ki…Yumruk sallayarak, slogan atarak değil… Objektif, eleştirel, ayna tutarak yaptığı konuşmalardan aklımda kalan en güzel cümle ise: “Adanmış kadınlara ihtiyacımız var” cümlesiydi.
***
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü bugün, duyuyor musun? Çalan o şarkıyı… Eğer duyuyorsan, ritm tut, mırıldan, kıpırda… Bir tepki ver, sessiz kalma… Sende söyle, rüzgarla, denizle, dağlarla birlikte ritm tut…