Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sur, ülke topraklarının yüzde 85-90’ının deprem bölgesinde olduğunu belirterek, 6,5- 7 milyon eskimiş yapı stokunun süratle yenilenmesi gerektiğini söyledi.
Erzurum’da düzenlenen ‘Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm ve Akıllı Şehirler Zirvesi’ne katılan Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sur, kentsel dönüşümün siyaset üstü en önemli milli mesele olduğunu belirtti. Belediye başkanları ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katıldığı toplantıda konuşan Sur, “Ne yazık ki deprem kuşağında yer alıyoruz.
Ülke topraklarımızın yüzde 85-90’ı deprem bölgesi. Bunun yarısı birinci derece deprem bölgesi. Anadolu’muzu boydan boya geçen Kuzey Anadolu fay hattı ile Güney Anadolu fay hattı ne yazık ki zaman zaman yıkımlara, can kayıplarına sebep oluyor ve yüreklerimizi dağlıyor. Eskimiş bir yapı stokumuz var.
Bu yapı stokunun özellikle 6,5- 7 milyon kısmının bütün Türkiye genelinde süratle ivedilikle yenilenmesi, dönüştürülmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki 2013’te devreye giren 6306 sayılı kanundan sonra farklı bir rüzgar estirildi. Kentsel dönüşüm yanlış algı operasyonuyla ‘Rant aracıdır’, ‘Sadece fakirin, fukaranın malını zengine peşkeş çekme’ gibi bir algı oluştu.
Son derece yanlış. Bizler de Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı kurucuları olarak dedik ki ‘Bu işin sadece altına elimizi koymak yetmez, gövdemizi de koyalım bu yanlış algıyı bertaraf edelim’. Projelerin, kentsel dönüşümün başarılmasının temel taşlarını biz de döşemeye çalışalım, katkı sunalım, diyerek yola yola çıktık. Çok kısa sürede çok büyük ilgi gördük” dedi.
‘METROPOL ŞEHİRLERİN SAYISI 200’Ü AŞACAK’
Akıllı şehirlerin, dijital çağın kaçınılmaz sonucu olduğunu dile getiren Sur, şunları kaydetti:
“Akıllı şehir olurken vicdanlı şehir, adaletli şehir olmak tarihe, kültüre medeniyetimize sahip çıkmak bir o kadar da akıllı şehir olmanın olmazsa olmaz koşulu olmalı. Bunu Erzurum güzel başarmış. Akıllı şehirler çağımızın olgusu, bunu inkar edemeyiz ama gelişen, nüfusu hızla artan bir dünyada yaşıyoruz.
1800 yılında dünyanın nüfusu 1 milyar, 1960’ların ortasında öğretmenimizin ‘Çocuklar dünyanın nüfusu 3 milyar’ dediğini hatırlıyorum. Şimdilerde 7 milyara ulaştık. 2050 tahmini 9-9,5 milyar gibi. 7 milyar nüfusun yüzde 50’si dünyadaki kentlerde yaşıyor. Şehirlerde yaşayan nüfusun 3’te 1’i gecekondularda, teneke evlerde, çöküntü alanlarında hayatını idame ettirmeye çalışıyor.
Sağlıksız koşullarda 100 milyon insan var ki tamamen evsiz. Evleri yok çaresizlik içindeler. Konut, barınma insan evlatlarının en önemli temel ihtiyaçlarının başında geliyor. 2050’ye gittiğimizde yüzde 50’lik kentli nüfus yüzde 70’lere çıkacak. Bu 6,5- 7 milyar insanın kentlerde yaşaması demek.
Bugün nüfusu 10 milyonu aşan kent sayısı yani metropol kent sayısı, dünya genelinde 30-35’e ulaştı. 2050’de bu sayı 200’leri aşacak. Çılgın bir nüfus artışı var. Nüfus artarken ihtiyaçlar da artıyor. Dünyamızın, mavi gezegenin belli bir kapasitesi var. Ürettiğinden, kendisini yenileme kapasitesinden daha fazla tüketimi kaldırabilecek özelliği, gücü yok.
Giderek dünya kaynakları deyim yerindeyse hunharca katlediliyor. Çevremizin, doğamızın, dünyamızın korunması lazım. Eğer bu tüketim hızı bu şekilde devam ederse 2050’ye gelindiğinde bize bir değil 3 mavi küre lazım. Ne yazık ki dünyamızdan başka böyle bir yer küre, mavi gezegen yok. Bizim kaynaklarımızı çok doğru kullanmamız lazım.”