Hissettiğin her şeyin bir gerekçesi vardır. Hiçbir sezgi boşa değildir. Çünkü sana onu sezdiren ne olabilir ki?
“Tarih tekerrür eder” derler ya hani, insan hayatında da yaşanmışlıklar hissettirdikleri biçimiyle hep bir döngü halindedir aslında. Yaşadığımız her olay öncekilerden taşıdığı hislerle vücut bulmuştur. Bu hislerin çıkış noktaları çocukluğumuzda saklıdır. Küçükken oyuncağını kaybettiğinde hissettiği üzüntü büyüyünce bitirdiği dostluklarında karşısına çıkar insanın. Her duygunun kalp atışında hazırladığı bir frekans vardır. Belki minicik hertzlerle birbirinden ayrılırlar ama asla aynı değillerdir.
Beynimiz bu duyguları farklı aşamalarla depolar. Olayın öncesi, olay sırası ve olay sonrası olmak üzere kabaca üç aşamada birbirine bağlanır. Her bağlantı için yeni nöronlar aktive olur. Olay öncesi yaşadığınız bazı hisler, olay sırasında içine düştüğünüz ahval ve olayın sizi getirdiği nokta… Her nöron kendi kategorisinde kalpten aldığı frekansı depolananlarla örtüştürmeye çalışır. Yaşadığımız olayın öncesinde bazı hisler kalbe nazil olur.
Bunun tıbben bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum. Zaten her şeyi bilime yüklemeye çalışmak materyalist bir bakış değil de ne? Bazı şeyler bilme sığmayacak kadar derin, varlıkların ötesinde metafiziksel olguların içerisinde… Bu yüzden yaşamadan önce hissettikleriniz size ilk rehber olur. Atacağım bu adım bana neler yaşatacak ve sonumu nereye bağlayacak?
Sıra olayı yaşamaya gelince size hissettirilenlerle nöronal bağlarınız birlik olur. Yavaş yavaş çözümlemeye başlarsınız olayları. Bu hissin önceki durumlarında olayı nasıl yönettiğinizi analiz edip uygunluk derecesine göre yolunuzu çizmeye çalışırsınız. Elinizde bir işleme gibi… Kasnak aynı, kumaş aynı, ipler aynı ve hatta bazen desen bile aynı ama siz nereden işlemeye başlayacaksınız? Bu desenin neresine kendi özgünlüğünüzü katacaksınız?
Hepsi yine açıklayamadığımız sezgilerinizle hayat buluyor. Önceki olayların sonu zihninizde kabataslak yeni bir sonu şekillendiriyor. Ufukta gördüğünüz bu son bazen “Yine yaşamaya değer.” dedirtiyor. Bazense bir daha asla cesaret edemeyeceğiniz kadar sizi korkutan kapıları gösteriyor. Tüm kapıların arkasını görüyor zihniniz, sezgileriniz. Kolu çevirme düşüncesi bile yetiyor vazgeçmeye. Başka bir kapı olmalı. Muhakkak her yolun bilmediğiniz sapakları vardır. Yoksa bile yenisini oluşturmak senin elinde. Belki tünel kazarsın belki geri dönersin. Ama o hiç var olmamış yola ihtiyacın varsa sezgilerine güven.
Yeni adımlar dene. Sonunu bile bile yine aynı deryalarda kaybolma. Ayağa kalkmak kolay olmuyor. Karaya tutunup da bir hayatı yeniden inşa etmeye çalışmak imkânsıza çok yakın. Yenisini oluştur ve yol al. Hissettiğin her şeyin bir gerekçesi vardır. Hiçbir sezgi boşa değildir. Çünkü sana onu sezdiren ne olabilir ki? Gereksiz kuruntuların diyecek olsak, yine tecrübelere dayandıracağımız bir mevzu olur. Oysa hissettirilen her şey nimettir. “Ayağını denk al.” demektedir. Mutsuz sonlara yönelme ve kendin için bir şey yap:
Sonun senin ellerinde, sezgilerine bir şans ver.