Divan Derneği, Sultangazi’de Genç Diplomasi Sempozyumu’nu gerçekleştirdi. Türkiye’nin farklı illerinden diplomasiye ilgi duyan gençlerin bir araya geldiği sempozyumun ana konusu ‘göç ve insani diploması’ olarak belirlendi.
Divan Derneği’nin 20-21 Mayıs tarihlerinde Sultangazi Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlediği Genç Diplomasi Sempozyumu Türkiye’nin birçok ilinden gençlerin katılımıyla yapıldı. Konuşmacılar Balkanlar, Doğu Akdeniz, Suriye ve Ortadoğu, Avrupa, Göç ve Diplomasi, Afrika konularında 6 farklı oturum gerçekleştirdi.
“GENÇLERE DİPLOMASİ EĞİTİMLERİ VERİYORUZ”
Sempozyuma yönelik bilgi veren Divan Derneği Başkan Yardımcısı Murat Kenan, “Divan Derneği olarak 16 yıldır Türkiye’nin farklı illerinden ve İstanbul’da gençlere yönelik diplomasi eğitimleri veriyoruz. Bu yılki sempozyumumuzda da derneğimizin yıl boyunca yaptığı eğitimlerin sonucunda arkadaşlarımız çalıştığı konular üzerine sunumlar gerçekleştirdi. Afrika, Doğu Akdeniz, Suriye ve Kıbrıs üzerine sunumlar oldu. Gençler belirledikleri konular üzerine 1 yıl boyunca çalıştı ve sempozyumda katılımcılara sundu” dedi.
“SUNUMLAR BAŞARILIYDI, KARİYERLERİNE OLUMLU YANSIYACAK”
Üniversite, yüksek lisans ve doktora öğrencileri sempozyumda sunum yaptığını belirten Kenan, “300 kişi katıldı, 27’si sunum yaptı. Gençler sunuma hazırlanırken teorik çalışmalarının yanı sıra saha ziyareti de gerçekleştirdi. Kıbrıs’a, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne gidildi. Sempozyumun ana konusu ‘göç ve insani diplomasi’ olduğu için saha çalışmasının olduğu illerde bu konular üzerine yoğunlaşıldı.
Arkadaşlarımızın sunumlarını başarılı bulduk. Uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktı. Özellikle lisans öğrencilerinin sunumları geleceğe yönelik bizim için ümitlendirici oldu. Çalışmaların her aşamasında gençler var, beden dili, diksiyon eğitimi alıyorlar. Sunum yaparken heyecanlarını kontrol etmeyi öğreniyorlar bu da onlara gelecekte kariyerlerini planlarken olumlu dönecektir” diye konuştu.
ÇETİN: BİLGİ BİRİKİMİMİZ ARTTI, TECRÜBE KAZANDIK
Sempozyumda sunum yapan İbn Haldun Üniversitesi Hukuk Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Esra Çetin ise “Sempozyuma Divan Derneği’nin Doğu Akdeniz atölyesine katılarak başladım. Yaklaşık 1 yıldır yaptığı çalışmalar neticesinde hazırladığımız makaleler, raporlamalar, sunum faaliyetleri neticesinde hepimiz bir konu belirledik. Sunumlar güzel geçti. 2 günlük bir sempozyum sürecini tamamlıyoruz.
Türkiye’de ilk defa müşterek işletme modeline yönelik bir tebliğ sunumu gerçekleştirdik. Bu konuyla alakalı hem Doğu Akdeniz hem de savunma sanayi ve enerji politikalarına katkı sağlamasını temenni ediyoruz. Sempozyumla hem bilgi birikimimizi geliştiriyoruz, akademik coğrafyamıza katkı sağlıyoruz. Ayrıca çıkıp onlarca kişinin önünde sunum yapmak ve hocalarımız tarafından takdir görmek bizim için son derece önemli bir tecrübe oluyor” ifadelerini kullandı.
SEMPOZYUMUN SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI
Sempozyumun sonunda hazırlanan 15 maddelik sonuç bildirgesi yayınlandı. 6 oturumda konuşulan konulara yönelik hazırlanan sonuç bildirgesi şöyle:
“Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde Kuzey Makedonya üzerine uygulanan Bulgar blokajının sonuçlanması iki tarafın elinde olmaktan çok AB’nin isteği ile doğru orantılıdır.
“Batı Balkanlar’ın Avrupa ile Asya arasında stratejik bir konumda yer alması batılı diye tarif edilen Avrupa ile doğulu olarak ifade edilebilecek olan Asya ülkeleri arasında kültürel, siyasal ve tarihi bir geçiş noktası olmasına neden olmaktadır. Bu geçiş noktasında yer almak, bugün Bosna Hersek ve Sırbistan gibi bölge ülkelerinde birçok siyasal ve toplumsal sorunlarına yol açmaktadır.
“Yugoslavya’dan ayrılan balkan devletleri, Yugoslavya’nın komünizm yönetim biçimini değil demokratik yönetim biçimini benimsemiş ve anayasalarını demokratiklik çerçevesinde oluşturmuşlardır.
“Wallerstein’in geliştirdiği Dünya Sistemi Teorisine göre, gruplar arasında geçişler olmaktadır. Bu kapsamda sanayileşme, kapitalist dünya-ekonomisi düzeninin sebep olduğu sömürgecilik, sermaye alanında ortak iş birliği Britanya’nın gruplar arası geçişinde Core ülke grubuna yükselmesini sağlamıştır.
“Avrupa’da aşırı sağ partilerin istikrarlı bir şekilde yükselişe geçmesi göç karşıtı politikalarında artmasına neden olmaktadır. Aşırı sağ partiler göçmenleri bir politika aracı olarak kullanmaktadır.
Rusya Ortadoğu’da söz sahibi olmak için Suriye’yi belirleyici bir etken olarak ele almaktadır ve Suriye’deki politikasını bu çerçevede belirlemektedir.
“Suriye’de yaşanan savaşın, beraberinde getirdiği insancıl krize yönelik müdahalenin gerçekleşmemesi ile Karl Popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesine örnektir. Birleşmiş Milletler’in söz konusu farklı devletler, farklı ülkeler olunca insan hakları ihlalleri konusundaki tutum ve tavırlarının daha esnek olduğu görülmektedir.
“İran’ın nükleer çalışması ve onun bu çalışmaya verdiği önem; İran’ın söz konusu nükleer faaliyetleri Batılı devletlere ve ABD ye karşı tek güçlü silahı olarak nitelendirdiğini göstermektedir.
“Realist kuramın benimsenmesi sonucu bölgesel ilişkilerinde özellikle askeri gücünü ileri süren ve bu konudaki üstünlüğünü vurgulayan İsrail, bölgede tehdit olarak gördüğü aktörlerle olan çatışmalarında çoğu zaman acımasız bir tutum sergileyerek bölgede var olma çabasını sürdürerek ve bölgedeki yerini sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.
“Afrika’da sömürgeci bir geçmişi olmayan Türkiye’nin bugün kıtada sömürgeci hırsları bulunmamaktadır. Bu nedenle Afrika ile ilişkilerini geliştiren Türkiye ile eski sömürgeci Fransa arasında rekabet devam etmesi beklenmektedir.
“Sürdürülebilir tarım, Afrika’nın en verimli topraklarına sahip ülkelerden Demokratik Kongo Cumhuriyeti için sadece bir seçenek değil bir zorunluluk olduğunu görülmektedir. Tüm Afrika’yı besleyecek seviyede bir potansiyel için eğitim, politik barış ve ekonomik fırsatlar sunulmasına ihtiyaç vardır.
“Doğu Akdeniz özelinde müşterek işletme uygulanması, Türkiye’nin ekonomik geleceği ve diğer bölge devletleri ile yapılacak yetki paylaşım görüşmeleri bundan olumlu olarak etkilenecektir. Bu uygulamanın Libya ile yapılacak pilot uygulamanın başarılı olması durumunda bölge devletleri çıkarları doğrultusunda stratejik ortak olarak Türkiye’yi benimseyecek ve mevcut muhalif blok kırılmış olacaktır. Bu sebeple bütünsel bir müşterek işletme modeli yerine bölünmüş ve zamana yayılmış bir politikanın benimsemesi mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda daha isabetli görünmektedir.
“Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti günümüz dünyasında her geçen gün artan bir eylem olarak dikkat çekmektedir. Özellikle yaşanan ekonomik sıkıntılar, istikrarsız siyasi yapılanmalar, yaşanan savaşlar ve iç çatışmalar, cinsiyetçi söylemler ve hak ihlalleri gibi nedenler bu durumların artmasına neden olmaktadır.
“Tükiye’de göçmen karşıtlığı tepkilerin dışa vurumu tamamen yapısal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Göçmenlerin araçsallaştırılması ve göçmen karşıtı icraatların vaadi söylemleri bu durumu körüklemektedir. Sorunun çözümü için yetkili kurumların, göçmelerin sosyal uyum ve entegrasyon çalışmalarına hız verilmesi gereklidir. Bu sorunun partiler üstü bir politika ile çözülmesi atılacak adımların kararlı ve hızlı bir şekilde olasında geçer.
“Kamu diplomasisi ve yumuşak güç gibi diplomasisi faaliyetleri Türkiye içinde yeni faaliyet alanını oluşturmaktadır. Türkiye’de kamu diplomasisi araçlarının etkinliğinin niceliksel olarak ölçülebilmesi adına çalışmalar yapılması gereklidir.”