Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle Orta Doğu’da yaşanan olaylara ve krizlere, her zaman doğrudan olmasa da dolaylı olarak temas eden bir aktör olmuştur. Bu açıdan düzensiz göç krizine pek de yabancı değildir.
2011 itibarı ile çok daha yakından tanımaya başladık ve önemli sayıda mülteciye ev sahipliği yapacağımız bir döneme girdik. Bu durum belki en başından beri ülke içinde tartışmalara neden olmuştur fakat son dönemlerde bu tartışmalar daha da şiddetlendi, siyasiler arasında da ciddi fikir ayrılıkları ortaya çıkmaya başladı.
Bir taraf ev sahipliğini fütursuzca savunurken diğer taraf eleştirileri neredeyse nefret söylemi boyutuna getirdi. Geçmiş zamanlardan bu yana mülteci akını nasıl başladı? Hangi anlaşmalara dayandırıldı? Kısaca bu konulardan söz etmek istedim.
2011 yılında, Suriye Ordusu ve Suriye hükümeti arasında başlayan iç savaş ile ülke nüfusunun 10 milyona yakını yer değiştirmek zorunda kaldı ve 5 milyondan fazla insanın komşu ülkelere sığınmasıyla Suriye sorunu, ülkesel bir sorun olmaktan çıkıp küresel bir boyuta intikal etti.
Elbette bu küresel sorun en çok, Suriye ile Güneyde en uzun kara bağlantısına sahip olan Türkiye’yi etkiledi. Sınırları içerisinde huzur bozulan Türkiye, bir NATO ülkesi olarak doğrudan müdahale hakkına sahipti ve bu noktada harekatlar düzenlendi.
Tüm bu olaylar sadece güvenlik gündemini değil, göç konusundaki politikaları da değiştirdi ve açık kapı politikasından, açık sınır kapısına uzanan bir süreç başladı.
Türkiye Cenevre Konvansiyonundaki coğrafi sınırlama nedeniyle yalnızca Avrupa’dan gelenlere mültecilik statüsü tanıyan bir ülke olduğundan, Orta Doğu’dan gelenlere diğer Uluslararası koruma statüleri tanındı ve 2011 itibarı ile uluslararası koruma statüsüne sahip kişi sayılarında olağanüstü bir artış yaşandı.
2013 yılında geri kabul anlaşmasının imzalanması ile Avrupa’nın mülteci yükü önemli derecede hafiflerken, Türkiye’de düzensiz göç ivme kazanmaya başladı. Vize muafiyeti vaadi karşılığı imzalanan bu anlaşmaya göre Türkiye’den, bir AB üyesi ülkeye giriş yapan ve burada yasal statüsü bulunmayan kişilerin Türkiye’ye geri iade edilmesi öngörülmektedir.
Yani, kendi toprakları üzerinden Türkiye’ye geçmiş olan düzensiz göçmenler, AB üyesi ülkelere giriş yapar ise Türkiye bu kişileri geri kabul etmek zorundadır. 2022 yılı itibarı ile yakalanan düzensiz göçmenlere bakıldığında, sırasıyla en çok düzensiz göç Afganistan, Suriye ve Pakistan ülkelerinden gerçekleşmektedir. Bu istatistiklerin yanı sıra Türkiye’de 10 milyonu aşkın yabancı uyruklu kişi içerisindeki en büyük grubu 3,7 milyon ile Suriyeli kişiler oluşturmaktadır.
Düzensiz göçün önüne geçilmesi ve düzensiz göçmenlerin sınır dışı edilmesi konusu sıkça gündeme gelse de, özellikle geçici koruma statüsü ancak dört şekilde sona erdirilebilirmektedir; Geçici koruma talebine sebep olan olayların sona ermesi ve ilgili kişilerin gönüllü olarak geri dönmek istemeleri.
Geçici koruma statüsünün başka bir statüye dönüştürülmesi örneğin kişiye mültecilik statüsü, oturma izni vb verilmesi. İlgili kişilerin çalışma izni ya da oturma izni almak suretiyle yabancılara mahsus başka bir duruma tabi olması.
İlgili kişilerin üçüncü bir ülkeye yerleşmesi. Göç idaresinin güncel verilerine baktığımızda 2022 yılı itibarı ile Türkiye’de 3.763.211 kişi geçici koruma statüsü altındadır. Bu statünün toplu olarak sona erdirilmesi yönünde bir girişim bulunmamaktadır.