Önceleri doğu tıbbında yaygınlaşsa da şimdilerde tüm dünyada yaygın olan teorilere ve inanışlara göre etten kemikten olan fani ve maddi bedenlerimizin dışında içimizi çepeçevre saran bir sistemimiz daha var. Çakralar…O da kan damarları gibi vücudumuzda dolaşan enerji bedenimiz.
Akıllı bedenimiz, sürekli olarak enerjiyi bir içeri alıp bir dışarı salan “yedi merkez” ile enerji akışının düzenini sağlıyor. Bu akış duyusal, zihinsel ve ruhsal dengeyi korumak için görevli olmakla birlikte herhangi bir tıkanıklıkta ciddi sıkıntıların ve hastalıkların ortaya çıktığını gösteriyor.
Bu yedi merkeze tüm dünya dillerinde ortak bir isim verilerek, değişik tedavi yöntemleri sunuluyor.
Çakralar…
Bu çakraların önündeki blokajları ve tıkanıkları kaldırmak, tekrar bedenin enerji akışını dengelemek ve şifa bulmak için çeşitli meditasyonlar, aromaterapiler ve bazı frekans düzenleyiciler bulunmakta.
Evrende var olan her nesne canlı ve ya cansız olsun belli bir titreşim hızına sahip. Dolayısıyla masadan müziğe, insan bedeninden hayvan bedenine, bitkiden tohuma, kokudan tada, renkten şekillere kadar yaratılmış her olgu birbirinden apayrı frekans aralığına sahiptir. Hatta düşüncelerimizi bile ifade etmesine yardım etmek üzere frekansın kuvvetinden faydalanıyoruz.
Hayatımızın ve sağlığımızın düzene oturtulması için ilk yapmamız gereken maddelerden biri ise yediğimiz besinlerin frekanslarına dikkat etmek olacaktır. Yediğimiz besinlerin bir titreşimsel enerji frekansı olduğunu ve bundan dolayı vücudun genel ahengini bozabildiğini biliyor muydunuz? Doğru titreşim yayan yiyecekleri ile günlük beslenme rutini oluşturduğumuzda bedenimizdeki çakralar dengede olacak ve enerji akışımız düzene girecektir. Frekansın bizi şifalandırma ve bize zarar verme becerisi vardır; bu yüzden, sağlıklı kalmak istiyorsak, bunun genel sağlığımızı nasıl etkilediğini anlamamız gerekir.
Peki, çakralarımızı iyileştirmek ve harekete geçirmek için besinleri nasıl kullanmalıyız?
Besinleri seçerken iyileştirmek ve üzerinde çalışmak için çakraların renklerinden bile yola çıkabiliriz.Doğru beslenme, enerjimizi dengelemek ve yükseltmek açısından çok önemli. Bitkisel gıdaların tazelik derecesi, o bitkinin zayıf ya da güçlü olmasına neden oluyor. Bu durumda dalından bir sebze yediğiniz zaman almış olduğunuz enerji ile birkaç gün rafta durmuş bir sebzenin enerji kalitesi arasında büyük bir fark meydana geliyor.
O yüzden organik mi sorusuna buradan yola çıkarak; organik diye satılan ve yurtdışından gelen uzun süre önce dalından koparılmış ve depolarda beklemiş sebze meyveler yerine yeni hasat iyi tarım ürünlerini tercih edebiliriz. Bu kapsamda dalından yeni alınmış sebze ve meyvelerin frekansının çok yüksek olduğunu ve vücudunuza enerjiyi depolamaya yeteceğini bilin. Pişirmeye başladığınızda ise frekanslarının düşmeye başladığını unutmamalısınız.
Örneğin, havucu çiğ yediğinizdeki yüksek frekansı; haşlama yaptığınızda yarıya indirdiğinizi hele de kızartınca frekansının sıfırlandığını bilmelisiniz. Kızarmış bir havucun vücudunuza hiçbir katkısı olmayacaktır. Pakete girmiş, kurutulmuş adı altında raf ömrünü uzatan maddelere bulanmış havucun da keza size asla getirisi olmayacaktır.
Yaşayan sebzelere yanı sıra; bitki filizleri ve buğday çimi, zeytinyağı ve hindistan cevizi yağı, ham bal, tohumlar, taze otlar, baharatlar, kavrulmamış fındık, çok bekletilmemiş bakliyatlar, fermente gıdalar ve karabuğday frekansı yüksek gıdalardan sayılmaktadır. Yine frekans olarak yüksek olan bir besin de spirulinadır.
Kendi frekansı düşük ve insanın frekansını da düşürmesi kesin olan kötü besin gurubu ise bilindiği olarak fastfood denilen işlenmiş gıdalarla başlar. Yine işlenmiş, şarküteri ürünleri ile birlikte raf ömrünü uzatmak için kimyasala bulanmış paketli gıdalar sizin baş düşmanınız olmaktan bir adım daha öteye geçememektedir. Hatta bu gıdalar sadece frekansı düşürmez ve sindirim sisteminde çok uzun süre kaldığı için yedi çakra dediğimiz enerji kapılarında blokajlar ve tıkanıklıklar oluşturur. Bu besinlerin vücuttan atılması oldukça uzun sürmektedir.
Listeyi ortalama seviyelerde tutan; et ve süt ürünleri (frekansı yok değil ama yüksek de değil) ile devam ettirmekle birlikte, çekirdeği yaprağı çok kavrulmuş (çay ve kahve) yapılmış besinlere de çok dikkat etmek gerekiyor. Zira krema ve şeker eklenmiş kahveler de asla masum değildir.
Vücudun enerji kapıları olan ve frekansları dengede tutan çakraları tıpkı kaslarımız gibi çalıştırarak güçlendirebiliyoruz. Yediğimize içtiğimize, kısacası ağızımızdan giren her şeye dikkat ettiğimizde kendi adımıza güzel bir adım atarak hayatımızı şekillendirmeye başlamış oluyoruz. Esansiyel yağlar ile aroma terapiler, evde yaktığımız tütsüler, sizi yükseklere çıkarabilecek güzel bir müzik, spor, temiz su ve inancınıza ve değerlerine bağlı yaptığınız dua ve ibadetler frekansınızı yükselerek çakralarınızı güçlendirir.
Yüksek frekans en çok “sevgi”de bulunur.
Çok seven ve sevilen her şeyde “hayat” vardır. İster insan, ister hayvan, ister bitki olsun.
Sevgi ile yaşatıp güçlendirilemeyecek hiçbir varlık yoktur.