Sana nasıl güleceğimi, üzüldüğün zaman beni bana sığınmaya ikna ettiğini, usturalarımdan korkmamak için bana sarıldığın zaman, iltihaplı parmaklarımın dokunuşuna güvendiğin zaman bilmek istedim. Ve çıplak vücudunu gözlerimde görmek, anlamak için en sevdiğin ateş nedir? Ama seni kaybettim.
Yorgunluğundan bana dönmek, senin evin olmak istedim. Sabırlı olmak ve gece gündüz demeden, içimi ısıtan bir toplantıda sözlerini içmek, bulunma arzusu duymadan sende kaybolmak istedim. Vaad edilen topraklarım olmak istedim, kollarımın genişliği, ey çirkinliğimin en güzel yolcusu. Ama seni kaybettim.
Seni korkutmamak için bilmek istedim. Kısa yolculuklarda huzur bulabileceğiniz bir ada, güvenli dünyanız olmak istedim. Çocukluğunun ara sokaklarında senin basit kardan adamın olmak istedim. Havuç burnuma gülmek, bana bir şal getirmek ve beni iki gözümle karakalemle çizmek ve beni nazikçe okşamak ve gözyaşlarımı öpmek ve sağ omzumdan bana göç eden sarhoş bir serçe olmak. Sol omzumda ve saçlarıma giderken Sepidam bir ninni söylüyor. Ama seni kaybettim.
Acı korkumdan uzak durarak, Ey gerçekleşmemiş öpücüğü, hala güzel ıstırabımı beklediğini, Ey sıcacık gülen yabancı, seni evimin duvarlarında sarhoş zanneden, bazen sebepsiz yere güler ve kahkahalar içinde. Boşuna. Geldiğini, gördüğünü ve gittiğini düşüneyim. Ve şimdi beni ve seni güldürmek için verdiğim garip mücadelemi hatırladın. Parlak gülüşünün sebebi olayım, yorgun bir ağlayıcıyım.