Düzenli olarak seyahate çıkan ünlü roman yazarı Bay R’nin, döndüğü sabah evinde isimsiz bir mektup (Bilinmeyen bir kadının mektubu) bulmasıyla başlayan kitap, okuyucuyu satırlılarının soğuk ve sürükleyici rüzgarında sarsmayı başarıyor.
”Beni hiç tanımamış olan sana” diye başlayan, peşi sıra çocuğunun ölüm haberinin verildiği bu mektupta; tek taraflı aşkı, ömrünün son anına kadar kanayan yarası olmasına rağmen sevgiyle kabul etmiş genç bir kadının sessiz çığlıkları yankılanıyor.
Daha 13 yaşındayken karşı dairesine taşınan Bay R’ye beslediği çocuksu duyguların, gün geçtikçe artarak yerini sarsılmaz bağlılığa nasıl bıraktığını, adım adım esiri olduğu bu aşkın ateşinde yandığı her anı, hayatının en vazgeçilmez mutluluğu olarak anlattığı bu satırları, soluksuz bir heyecanla bilinmeyen kadının duygularını paylaşarak yaşıyorsunuz.
Önceleri bağlılığının bu denli farkında olmayan küçük kız, dul annesinin evlilik kararı almasıyla taşınma zorunda olduğunu kabullenince yaşamının bir anlamı olmadığının farkına varır. Bay R, küçük kız için bir sevgiliden ötedir. Hayatında yeri o kadar büyüktür ki taşındıktan sonra bile onu içinde yaşatmayı sürdürür. Ama artık varlığını düşlerinde değil yanı başında hissetmeye karar verir.
Taşındığı yere giderek Bay R’nin dikkatini çekmeyi başarır. Nasılsa küçük bir kız çocuğundan çok daha fazlasıdır artık. O andan itibaren yaşamının sonuna dek toplam 3 kez birliktelikleri olur ve ne acı ki Bay R, bu üç buluşmada da genç kadını hatırlayamaz. İlk buluşmada Bay R’den aldığı beyaz gülleri, artık her doğum gününde adama göndermeye başlar. Ama adam, gelen bu güllerin kimin gönderdiğini bilmemesine rağmen fazla da merak belirtisi göstermeden sahiplenir.
Sonraki buluşmalarda da kadının beyaz güllere atıfta bulunması beni o kadar etkiledi ki kadının serzenişlerini yaşamış kadar hissettim.
Kadın, kendi iradesi dışında tanınmak istiyordu. Tanınmak için çabalayıp bir o kadar da tanınacağından korkan bu kadının o anki hisleri, uçurumun dibinde inmesini dileyen insanlar silsilesinden bir o kadar farksızdı. Çünkü tanındıktan sonra adamın ona farklı davranacağından o kadar korkuyordu ki. Onun için bu durum kaldırılamazdı.
Herkesleştirildiği o buluşmalarda bile tanınmayı diliyor, sonucun neticesizliği içerisinde acılarının ehvenişerliğiyle teselli oluyordu. Beklentisi, adama beslediği bu denli yoğun aşkı sahiplenmesini değil sadece tanınmak olan bu kadının, her seferinde karşılanmayan beklentisinde dahi adama minnet duyması, ona olan katıksız bağlılıktan asla ödün vermemesi okuyan herkesi hayrete düşürerek böylesi duyguların varlığını düşündürmekten çok öte hissettirmeyi başarıyor.
Mektubu çocuğunun ölümünden hemen sonra yazmaya başlayan kadının, artık hayatta var olmasını gerçek bir nedene bağlayamayışını, tutkuyla bağlı olduğu Bay R’den kalan tek sığınağı olan çocuğu kaybettikten sonra, kendini yaşamaya layık görmeyişini okuyoruz satırlarda. Evet, burada çocuğun babasının Bay R olduğunu öğrenmekle kalmıyor, bilinmeyen kadının, çocuğunun babasıyla arasında olan tek bağ olduğu için ona iyi bakması, ona çok benzediği için onu çok sevmesini de aslında annelik iç güdüsünden uzak, tamamen kendi içinde kutsallaştırdığı aşkın sahibi olan Bay R ye duyduğu şiddetli bağlılığın keskin hatlarını gözler önüne seriyor.
Satırlar, bilinmeyen kadının bu naif ricasıyla son buluyor; ‘’benim anıma yılda bir kez beyaz güller koy vazoya. Yılda bir gün, yanında yaşadığım gibi sessizce an beni. Bu ilk ve son dileğim.. Teşekkürler sana… Seviyorum seni, seviyorum seni, Hoşça kal..’’
Kitabın ilk satırlarında adamın kırk birinci yaş günün farkına varması ve o yaş gününde masasındaki vazonun boş olmasıyla duygu seline kapılmamak elde değil. Ayrıca bilinmeyen kadının son ana kadar ki sessizliği de beni etkileyen ayrıntılardan.
Hangimiz böyle bir aşkın ateşinde tek başına yanacağını bile bile savrulmaya cesaretle göğüs gerebiliriz ki? Kısa bir kitap olmasına karşın bir kadının hayatını etkileyici ve akıcı şekilde ele alan Stefan Zweıg, anlatım yönündeki ustalığını böylelikle gözler önüne sermeyi başarıyor. Benim için yeri çok ayrı oldu. Okumayanlara şiddetle tavsiye ederim.