Değişmeyen gerçekler… Kıymetli okurlarım bu hafta sizlerin huzuruna yanılmış olarak gelmeyi çok isterdim lakin haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Evvelden beri üzerinde durduğum, özellikle işlediğim konulardan birisi malumunuz tarihten beri batının tutumu ve insanoğlunun değişmeyen davranışları hususudur. Bir musibet bin nasihatten evladır diyerek bugünü resmeden ceddimizi rahmetle yâd ediyorum.
Bugünlerde başlamış olan savaş birçok alanda tüm dünyayı derinden etkiledi. Ne yazık ki olayların gidişatına bakıldığında kısa sürede bitecek gibi de görünmüyor. Asıl korkum, daha geniş alanlara yayılması ihtimalidir ki bu durum gerçek manada felâket olur. Savaşın her türlüsünün kötü olduğunu, savaşta şaşalı salonlarda konuşanlara herhangi bir şey olmadığını ama halkın her türlü zorluğu yaşadığını hatta masumane insanların sebepsiz yere öldüğünü, milyonlarca insanın ise yurtsuz, ailesiz kaldığını biliyoruz.
Savaş, dile kolaydır. Yaşamayan için sohbet konusu olabilir ama yaşayanlar için durum böyle değildir. Bir kadının eşini orduya gönderip sırtında birkaç parça eşya, yanında çocuğuyla bilinmeze gitmesi, gidemeden ölmesi insanca değildir. Yıkılan şehirlerin, yakılan umutların, bitirilen çevrenin ve tüketilen kaynakların bazı kişiler dışında kimseye faydası yoktur. Peki, ama nedir değişmeyen gerçek?
Batı dünyası tarihten beri kendi çıkar ve hesaplarının peşinde giderken, çıkarlarına ulaşmak için açtığı yaraları, başlattığı savaşları ve süreç boyunca ölen insanları düşünmemiştir. Onların gözünden bakınca düşünmeleri için bir sebep yoktur. Oysa İslâm dünyası ve orduları için savaş böyle değildir. Haklı bile olsan son çaredir savaş ve eğer bir savaşa girilecekse rehberimiz, iki cihan serveri Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin uyarısını dikkate alırız. Bilindiği üzere Mute Seferi için yola çıkacak orduya verdiği nasihati evvelki yazılarımdan birinde işlemiştim.
Peygamberimiz sefere gidecek orduya, “Ağaçları kesmeyeceksin, yaşlıya, hastaya, masuma, silah bırakan askere dokunmayacaksın. Aman dileyene kılıç çekmeyeceksin, çevreye ve halka zarar vermeyeceksin!” diye buyurmuştu. 14 asırdır da İslâm orduları ve İslâm’ın kılıçtarı olan milletimiz ve ordumuz bu uyarıyı tarihin her safhasında yerine getirmiştir.
Hatırlamak icap ederse, Kanuni Sultan Süleyman döneminde sefere giden ordunun üzüm bağından yediği üzümlerin yerine dallara astıkları akçeler, ambulansa sığınan teröristleri bildiği hâlde sırf aracın ambulans olması nedeniyle ateş açmayan da yine Mehmetçiğimizdir. Onlarca operasyonda sivillerin vurulduğuna dair bazı çevrelerin onca uğraşlarına rağmen tek bir haber çıkarılamayan ordu da yine şanlı ordumuzdur. Çünkü bizler, savaşın bile bir onuru olması gerektiğini bilen, buna göre davranan bir milletiz ve yüce İslâm dininin mensubuyuz.
Yıllarca Suriye de devam eden savaşın getirdiği acıları göğüsleyen ülkemiz dışında o savaş ve zulümden kaçan insanlara kimse kucak açmadı. Sınırlarına dayanan mültecileri tekmeleyen basın mensuplarını, denizin ortasında botla seyahat edenler boğulsun diye botları delik deşik eden, halka ateş açan askerleri hep birlikte ibretle izledik. Bugün, Ukrayna halkının çektiği acıları anlıyor ve insanlık namına derin kederlerini paylaşıyorum. Müslüman veya hangi dine mensup olursa olsun halkın zulüm görmesine gönlümüz razı değildir. Lakin batının çifte standardı yine gözler önündedir.
Filistin’i, Arakan’ı, Mısır’ı, Libya’yı ve Müslüman coğrafyada yaşanan zulümleri görmezden gelenlerin bugün sınırlarına dayanan savaşta nasıl davrandıkları yine ortadadır. Savaştan kaçan masum halk için daha fazla imkân tanınması ve şartlarının sağlanması gerekliliğine olan inancım sabittir ancak batının neden hâlen gözlerini kapalı tuttuklarını anlamakta güçlük çekiyorum.
İnsan; dili, dini, ırkı, mezhebi, meşrebi farklı da olsa insandır ve tüm varlıkların olduğu gibi insanı da yaratan tanrı tekdir. Allah, “Tüm insanlar eşittir,” diyerek emir verirken insanoğlu ilahi emirleri duymazlıktan gelme konusunda her zamanki gibi çok marifetlidir. Oysa ilahi adalet; yaptığını, yaşamadan ölmemektir. İlahi adaletin savaşa sebep olanları bulması duasıyla diyerek hepinize esenlikler diliyorum.