Tanrının kanatları altında yaşamak, Tanrıya alakası olmayan sorumluluklar yüklemekten vaz geçelim.
Bulutlarda 300 ton yağmur suyu birikiyormuş. Birden düşerse maazallah büyük felaket olurmuş. Doğaüstü bir güç onu tutuyormuş!
Ama arada düşen göktaşları hesaba katılmıyor.
Yumurtanın içinde civciv 21 gün havasız nasıl yaşar? Ya da insan anne karnında 9 ay göbek kordoınuyla yaşadığı gibi.
Ama anne ölürse bebek de ölüyor o başka.
Doğuran annenin memesinden süt akar ve bebek beslenir.
Bazen de annenin sütü kesilir bebeğe süt anne bulunur.
Yumurtadan çıkan deniz kaplumbağaları aniden denize koşarlar ama bir çoğu da aç martılara yem olur.
Bu da doğanın bir kuralı olsa gerek?
Canlılarda doğurgan olan dişidir.
Ama denizatı erkek nedense!
Hemen hemen tüm canlılar görür ama yarasa hariç. Neden?
Çünkü karanlık ortamda mağaralarda yaşadıkları için.
Dinler fakirlik bir sınav der ve zengine dokunmaz bunu da Tanrının adaletine bağlarlar.
Napoleon ise “fakirler zenginleri öldürmesin diye din vardır” der.
“Ya da sana fakirliği övenlerin nasıl yaşadıklarını bir gör,” der başka düşünür.
Dünyanın yaşı 4 milyon 543 bin.
Dünyanın oluşumu bir çok evrelerden oluşmuş.
Hava, su, toprak ve ısı olmadan yani güneş canlılar oluşmaz.
Tabii bunların yani ilk mikroorganizmaların, bakterilerin oluşması bir muamma.
Tabii evrenin de. Yani “Bing Bang” denen büyük paylama olsa da.
Ama bilim gerçeğe yakın kanıtlar bulmakta.
Bilim ve Din iki ayrı zıt kutuptur.
Her şeye gücü yeten tanrı nedense savaşları engellemez.
Ya da yoksulluğu, ölümcül hastalıkları.
İşlenen kadın ve bebek cinayetlerini, genelevde çalışmak zorunda kalan mutsuz kadınlar vs.
Yani biz tanrıya olmadık, ağır sorumluluklar yükleyip durmaktayız.
Darwin’e göre tanrı doğanın kendisidir.
Dinler de doğayı tanrı yaratmıştır der ve hep aralarında çelişki vardır.
Eğer tanrı her şeyi yarattıysa neden her şey muntazam değil?
Sakat doğan bebeklerin ne suçu günahı var?
Kaderi öyle yazılmıştır der işin içinden çıkarız.
Peki kaderim alnımda yazılıysa neden beni imtihan ediyor?
Dedim ya biz sanırım tanrıya alakasız sorumluluklar yüklüyoruz.
Sonuç şu olabilir mi?
Evreni yaratan güç ayrıntıları ve detayları düşünmez, düşünemez, kimseyi yargılamaz, yargılayamaz, imtihan etmez daha doğrusu edemez.
Yıldızların yerinde durmasını sağlayan güç, yerçekimin olmasını, atmosferin canlılar için olmasını sağlayan güç, karadelikleri, kuasarları, galaksileri yaratan güç sanırım bir kadının saçıyla, bir erkeğin cinsiyetiyle, pipisiyle işlediği fantaziyle ilgilenmez.
Hayvanların kesilmesini ve bayram diye kutlanmasını sanırım asla istemez. İstese hem onun ne işine yarayacak başkaları kesip karnını doyurduğu et parçası için.
Ya da bir ay aç kalıp bedenine eziyet etmenin ona ne faydası olabilir ki?
“Yetim, öksüz malına dokunma, günahtır,” der dinler ama savaşta yetim kalan kaldıkları için nedense din adamlar rant uğruna olan savaşlara karşı çıkmaz.
Tanrı adil olsaydı ya da müdahale etme gücü olsaydı çölü yaratmazdı.
Tanrı adil olsaydı, ya da müdahale gücü olsaydı Afrika’da çocuklar açlıktan ölmezdi, kadınlar cinayete kurban gitmezdi, çocukları öksüz kalmazdı.
Yangında bebekler yanıp ölmezdi.
Tanrıya alakası olmayan sorumluluklar yüklemekten vaz geçelim.
Tanrı evreni, doğayı yaratmış olsa da onu bir doğa olarak kabul edelim. Özel işlerimizle ilgilenen kalem müdürü olarak değil. Tanrı yeteri kadar sorumluluk almış zaten.