İkindi vaktiydi ve tarçınlı kek evin içinde buram buram kokuyordu. Mutfak masasına doğru koşan Deniz, sandalyeye oturdu ve dilimlenmiş kekleri yemeye başladı.
Aylardan bahardı. Cemre’nin izlerini tenimde hissetme zamanı gelmişti. Bahar esintisi, mor süsen çiçeklerini okşuyordu. Çocuksu edayla etrafa bakan Deniz, gördüğü baharı hayranlıkla izliyordu. Elma ağaçlarının yanına geldiğinde karıncalar yukarı tırmanıyordu. Deniz, yakın dallardan birine tutunup elma ağacına tırmandı. Ham, yeşil ve ekşimsi elmalardan koparıp tadına baktı. Sonra suratını ekşitti ve elmayı ağacın köklerine attı.
Okyanus mavisi gökyüzü, insana huzur veriyordu. Mavi ve pembe çiçekli etek giymiş bir kadın, müstakil bir evden çıktı. Denizin annesi olmalıydı. Oğluna seslendi. Onu yavaşça ağaçtan indirdi. Bir şeyler yeme vakti gelmişti. Hamile olan kadın, Deniz’i indirince istemsizce belini tuttu. Yedi aylık olan bebeği onu hem mutlu ediyor hem de endişelendiriyordu. Ne de olsa bu dönemler riskli zamanlardı.
İkindi vaktiydi ve tarçınlı kek evin içinde buram buram kokuyordu. Mutfak masasına doğru koşan Deniz, sandalyeye oturdu ve dilimlenmiş kekleri yemeğe başladı. Annesi ona bir bardakta süt koydu ve başını okşadı.
Düşününce, ne de değişik bir tat tarçın… Tek başına kekremsi ama kekin içinde tatlı bir tada sahip olmuştu. Tarçından hayatlarımız buna benziyor muydu? Deniz’in annesi bunları düşünürken dalmıştı. Deniz iştahla kekini yiyordu. Balkondan gelen esinti, tarçının kokusunu daha da yayıyordu. Belki de tarçın eşliğinde hayatı düşünmek için güzel bir gündü.
Tarçından hayatlarımız… Tatlı mı kekremsi mi olmak istersin?