Yüzyılımızın en büyük yazarlarından olan Haruki Murakami’yi okumak büyülü bir dünyaya adım atmak gibi adeta.
Romanları sıradan insanların yaşamlarını anlatıyor bize. Onu o büyük ününe kavuşturan bu romanında yalın gerçekliğe daha çok yer vermiş olmasına rağmen, romanda bulunan bazı ögeler yönünden “büyülügerçeklik” akımının etkisi olduğu da hemen göze çarpıyor. Kitap, gerçekler ve doğaüstü olaylar ışığında 21.yy. insanının günlük hayatta yaşadığı aşk, özlem ve ikilemlerinin aktarımı bir bakıma.
“İmkansızın Şarkısı” romanı; baş karakterimiz Toru Watanabe’nin Hamburg yolculuğu esnasında uçakta dinlediği Beatles’ın “Norwegian Wood” şarkısı ile başlıyor. Her yazarın bir yazım tarzı vardır. Murakami’nin tarzını en kısa şekilde anlatacak olursam detaylı betimlemeler ve yerli yerinde kullanılan müzik öğesidir diyebilirim. Murakami okuyucuyu tanıklık etmeye çağırır yalnızca. Onda mutlak bir son yoktur. Olaylar arasında illa bir anlamsal ilinti bulunmak zorunda da değildir. Mekanlar aniden değişebilir örneğin ya da bir anda bir karakterin ölmüş olduğu söyleniverir. Okur buna önceden hazır değildir çoğu zaman ve şoka uğrar. Onun yazınsal dünyasında gezintiye çıktıysanız böylesi sürprizlere de hazırlıklı olmalısınız.
Müzik ögesi çok ciddiye alınır Murakami romanlarında. Her bir parçanın hangi ortamda ilgili karaktere nasıl bir his yaşattığı da özenle aktarılır okuyucuya. Bu bağlamda Murakami’yi okurken muhakkak bir dinleme listeniz olmalı. Ayrıca bilmeniz gereken bir diğer detay ise her kitabın ayrı bir çalma listesinin bulunduğu.
Kitapta olaylar anlatılırken farklı tarz müzikler de dinletiliyor bir yandan okura. Murakami amca elinizden tutuyor sizin ve kitabın sonu diyebileceğimiz yol ayrımına dek bir yolculuktasınız artık. Kimi zaman yol üstü bir barda mola verdiğinizde Percy Faith-“Summertime” karşılıyor sizi, bazense bir araba yolculuğunda Beatles’ın meşhur “Yesterday” parçası. Geçmişte “Peter Cat” isminde bir caz kafe de işletmiş olmasından çok daha evveline dayanıyor Murakami’nin müzik bilgisi. Hatta öyle ki dünyaca ünlü orkestra şefi Seiji Ozawa ile müzik konusunda tartışmalara girecek kadar. Bu fikir alışverişi geçtiğimiz günlerde Türkçe’ye de kazandırılarak kitaplaştı hatta. Romanlarında kurguya dahil olabilmek için belirtilen parçayı muhakkak o esnada dinlemelisiniz. Kısacası müzik tüm romanlarının ayrılmaz bir parçası. Okuduğunuzda siz de fark edeceksiniz bu ritim duygusunu.
İmkansızın Şarkısı en sade anlatımıyla bir aşk romanı. Olay örgüsü 60’lı yılların sonunda başlıyor. Kahramanımız Watanabe, Kizuki adındaki yakın dostunun intihar haberini alıyor. Bu haber Kizuki’nin sevgilisi, kahramanımızın da dostu olan Naoko’yu büyük bir ruhsal bunalıma sürüklüyor.
Watanabe zor zamanlar yaşayan Naoko’yla yakınlaşmaya başladıkça yaşamda ondan başka her şeyi dışlamaya başlıyor. Burada Watanabe’nin, Naoko’nun bulunduğu hastaneyi ziyaretleri eşlik ediyor okura. Sevginin gücü bu genç adamı sürekli Naoko ile olmaya zorluyor. Bu durumdan şikayetçi de değil. İki özgür ruhlu genç bir yandan hayat boyu onlarla kalacak anılar biriktirmeye devam ederken, diğer yandan onları yeni kararlar almaya sürükleyecek denli derin ikilemler yaşıyorlar.
Naoko, Kizuki ile yaşadığı aşkı asla unutamasa da zor zamanlardan geçerken Watanabe’nin ona olan bu yoğun ilgisine kayıtsız kalamıyor. Bir de Watanabe’nin üniversitede tanıştığı Midori adında bir kız var. Burada olduğu gibi aniden dahil oluveriyor romana. Midori yaşam dolu bir karakter gerçekten. Okurken onun olduğu satırlara neşe ve ümit saçılıyor. Hissediveriyorsunuz bunu hemen. Naoko ölümü çağrıştırırken, Midori yaşamı hatırlatıyor daha çok. Watanabe’nin yüreğinde esasen kimin olduğu ise çoğu Murakami eserinde olduğu gibi okuyucuya bırakılmış. Okuduktan sonra yüreğinizde iz bırakacak bu eserin bir de filmi var. Biz tabiki öncelikle kitabı okumanızı tavsiye ediyoruz. Tercih ise size kalmış. Sevgilerimle.