Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı Ankara Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı’nda, her yıl binlerce kültür varlığı ve tarihi eserin bakım ve yenilemesi yapılarak müzelerin envanterine kazandırılıyor.
Ankara Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı Müdürü Cengiz Özduygulu, restoratör ve konservatörlerden oluşan 25 kişilik ekiple 2021 yılında 6 bin eserin üzerinde çalıştıklarını söyledi.
Müzelerin envanterine kayıtlı binlerce eserin bakım ve onarımı bilimsel kriterlere uygun olarak Ankara Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı’nda yapılıyor. Röntgen cihazında detaylı görüntülenen küçük eserler, mikroskop altında birleştiriliyor.
Bazı eserlerin düzeltilmesinde doktorların ameliyatlarda kullandığı bistüri kullanılırken, kumaş ipliklerinin ayrılmasında diş hekimlerinin kullandığı aletlerden yararlanılıyor. Türkiye’deki 10 laboratuvardan büyüklük bakımından 2’nci sırada yer alan Ankara Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı’nda , restoratör ve konservatörlerden oluşan 25 kişilik ekiple 2021 yılında 6 bin eser üzerinde çalışılarak ait oldukları müzelere gönderildi.
‘1 GÜNDEN 1 YILA KADAR SÜREBİLİYOR’
Ankara Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı Müdürü Cengiz Özduygulu, bölge laboratuvarı olması nedeniyle 12 ilin sorumluluk alanlarında olduğunu kaydetti. Özduygulu, kazı alanlarından çıkan eserlerin laboratuvara getirildiğini ve öncelikle eserin durumunu anlatan bir dosya oluşturdukların anımsatarak, “Bize gelen eserler hastanelerdeki uygulama gibi öncelikle inceleniyor. İncelemeler, belgeleme dediğimiz yöntemle kartlara işleniyor. Eserin üzerindeki bozulmalar, yıpranmalar detaylı incelemeler bu kartlara işleniyor. Sonra da gerekli işlemler yapılmaya başlanıyor. Bir sikkenin bakımı 1 gün ile 1 hafta sürerken birkaç kişinin üzerinde çalıştığı ahşap ya da tekstil eserlerin restorasyonu bir kaç yıl sürebiliyor. Röntgen cihazında özellikle metal eserler detaylı görüntüleniyor. Mikroskop altında parçalara ayrılan eserleri birleştiriyoruz.” dedi.
‘ÇOK FAZLA KİMYASAL MADDE KULLANMAK İSTEMEYİZ’
Özduygulu, eserlerin ömrünü uzatırken mümkün olduğunca kimyasal madde kullanmak istemediklerini belirterek, “Metal eser çalışırken ameliyat bıçağı olarak bilinen bistürileri kullanıyoruz. Çok fazla kimyasal malzeme ya da madde kullanmak istemeyiz. Onların da negatife etkileri ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle daha çok mekanik yöntemleri tercih ediyoruz. Bir metal eser mekanik çalışma yaptıktan sonra koruma için kimyasallardan faydalanarak işlemleri tamamlarız. Kağıt eserlerde de tamamen liflerini, dokusunu koruyacak ve saklayacak, sağlamlaştıracak organik kimyasallarla çalışmaktayız. Her eserin çalışması kendi özeline göre farklılık göstermektedir. Şu anda üzerinde çalışılan bir harita var. Bu kağıt bir eser. Arkasına tekstil bir destekle yapılmış durumda. Kağıdı onarabilmek için öncelikle tekstilden ayırıyoruz.” diye konuştu.
’18’İNCİ YÜZYILA AİT SANCAK ONARILIYOR’
Özduygulu, Amasya Müzesi’nden gelen 18’inci yüzyıla ait sancağın restorasyonunu yapmaya başladıklarını belirterek, şöyle konuştu:
“Sancak Amasya müzesinden geldi. Dokusal olarak tekstil özelliğini yitirmiş, iplikçikler şeklindedir. Bunlar düzenlenecek, sonrasında arkasında destek kumaşlarla taşınabilir hale getirilecek. Kullandığımız kumaşlar eserin kendi özelliğine göre benzer destek kumaşlarla yapılmaktadır. Eseri alıp restorasyonu yapıp sergilenir hale getirdikten sonra tekrar teslim edeceğiz. Sancakta şu anda 2 kişi çalışıyor. Ortalama bir sene sonra eser tamamlanarak teslim edilecek. Bizde eserlerdeki çalışmalarda zaman kısıtlaması yoktur. Önceliğimiz, eserin sağlığını korumak ve ömrünü uzatmaktır. Bu nedenle eserin ihtiyacı olan işlem neyse hepsi eksiksiz olarak yapılmaktadır” ifadesini kullandı.
‘BU HAZZI HİÇBİR ŞEYLE DEĞİŞEMEYİZ’
Özduygulu, eserin teslim edilmesinin ardından yaşadıkların hissin tarif edilemez olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
“Eserin restorasyonu bitirip görsel bir şey ortaya çıktığı zaman bu hazzı hiçbir şeyle değişemeyiz. Çünkü, restore ettiğimiz eser güncel bir obje değil. Binlerce yıl öncesinden gelen bir objeyi o zamandaki zanaatkarın hislerini hissederek siz onun üzerine birtakım katkıları da bulunuyorsunuz. İşlemler bittikten sonra o his muhteşemdir. İnsanlar eski eserleri çok seviyorlar fakat onlara birtakım katkılarda bulunurken zararlı işlemler de yapıyorlar. Bu gibi işlemlerde bizlerden destek ve bilgi alarak yaparlarsa esere zarar vermezler. Bu konuda herkesin çok özgür olmaması gerektiğini düşünüyorum.”