Senaryolarda monotonluk, klişelik, sığlık; Hikaye yazmak zor bir iş. Genel olarak edebi niteliği olan yazıları yazmak zor bir iş.
Nesnel bir bilgi üzerinden gidilmeyen, varış noktasını yazarın rotası üzerine sürüp giden bir macera da diyebiliriz. Benzetmeyi devam ettirecek olursak, senaryo yazarlığı devamlı bir rota belirleme süreci. Düşünün bir gemi gidecek ama elinde belirli bir güzergah yok. Güzel bir mavi yolculuk mu? Yoksa, bir buz dağına doğru mu gidiyor? Bilmiyorsun. Kaptanın da yola çıkarken bilmediği bir yolculuk aslında. Çünkü o çizdiği rotanın güzel olduğuna, iyi olduğuna inanarak yola çıkıyor.
Sanatsal metinlerin hepsi bir görecelik, bir estetiksel duygu çağrışımı ürünü. Bu ürünlerin beğenirliği üzerine bir ölçü yok. Sana göre , bana göre… Bir mizahsal metinse zeka şekline, bir duygusal metinse içsel duruma göre değişen bir ölçü. Ama senaryo metinleri sahneye veya kamera önüne çıktığında bir performans işine dönüşüyor kabul edelim. Çoğunlukça kabul edilen iyi bir metin kötü bir reji ve yönetmenin elinde ziyan olabiliyor. Yine çoğunlukça kabul edilen kötü bir metin iyi bir reji ve oyuncunun elinde işlenip güzel bir yere de gelebiliyor. Çoğunlukça tanımı; seyircinin tepkilerine yani reytinge göre kabul edilen bir iyilik veya kötülük tanımdan ibaret burasını da böyle açıklamış olalım.
Seyirci reflekslerini belirlemek zordur. Genel de monotonluğu az senaryoların fazla olabiliyor. Böyle senaryolarda genel de baş karakterlerin başına sürekli bir dramatik olayların gelmesi gerekiyor. Tabi bu olaylar sürekli tekrar eden aynı olaylar olamıyor. Yani bir kadın aldatılıp aile evine sığınıyorsa bu ikinci kez tekrar ettiğinde aynı hissi vermediği için o yapım seyircinin gözünden düşebiliyor.
Bir başka konu da; klişelik. Genel keskin bıçaktır daha önceden işlenmiş bir konunun benzer bir şekilde seyirci karşısına sunmak. Mesela; Adını Feriha Koydum, zengin kız fakir oğlan klişesinin en üst seviye haliydi Ama onun benzeri işlerin pek seyirci karşısında tutunamadığını da gördük. Aynı şey sinema içinde geçerli bir film türü olan skeç film; Çok Filim Hareketler de iyi sonuç verdi fakat Yok Artık serilerinde aynı rağbeti göremedi. Uzay filmleri, köy komedileri diye bu seçenekleri çoğaltabiliriz.
Gelelim sığlığa… Sığlık da senaryolarda izlenirlik refleksini azaltabilen bir nokta özellik. Mesela bir dizi veya film, bir karakterin veya ailesinin üzerinde yoğunlaşıyorsa yardımcı karakterlerden istenen verim alınamıyorsa o karakterin veya ailenin üzerinde dönen hikaye seyirciyi sıkabiliyor. Özellikle sit-com dizilerinde görülen bu durumda iyi bir mizah gücü eksikliği ortaya çıkabiliyor. Ansambl bir kadronun burada fazlaca önemi olabiliyor. Avrupa Yakası, Bir Demet Tiyatro gibi yapımlar bu konuda izlenen en iyi yapımlardı.
Son dönemlerde özellikle dizilerin genelinde bu 3 özelliğin eksikliğinden kaynaklanan düşmeleri görebiliriz. Dizi sürelerinin uzunluğu, bir dizinin sezonunun haddinden fazla uzaması bu sonuçları doğal olarak çıkarabiliyor. Sanki daha bir bulmaca çözmeye meraklanmaya ihtiyacımız var. Zaten bir diziyi izlerken bir sonraki bölümü gerçekten merak etmek heyecanlanmak değil midir amaç? Bu doğrultuda karşımıza çıkan en iyi işlerden birisi kesinlikle: Mahkum. Diğeri de Yargı. Seyircinin ne istediğini çözmek, seyircinin bir şeyler çözmesini istemekten geçiyor belli ki.