En son ne zaman HAYRET ettiniz? Düşünelim, en son ne zaman “hayret bir şey” dediniz?
İçinde bulunduğumuz çağ bizi o kadar basit, sığ, soğuk bir hale getirdi ki incelikleri, mucizeleri görmemeye başladık, malesef. Her geçen gün birbirinin aynısı gibi sıradan gelmeye başladı. Bilgiye çabuk ulaşabilmemiz her şey gibi onu da hızlıca sindirmeden tüketmemize yol açtı. Sıradan sandığımız bir günümüz aslında öylesine mucizelerle dolu ki…
Gözlüklerimizi değiştirmemize gerek yok, bakış açımızı biraz yakına yöneltsek aslında görebileceğiz.
“Hayatı yaşamanın iki yolu var.
Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi…
Diğeri her şey mucizeymiş gibi yaşamak.”
Siz hangi yoldan yürüyorsunuz?
Hayret duygusu gelişmiş bir insan hayattaki her şeyin mucize olduğunu fark eder. Kapitalist sistemin manyaklığından bir kurtulsak, kendimizi dinlemeye biraz vakit ayırsak belki de hayretimiz artacak. Medyada olup bitenlerden bahsetmiyorum! O dünyada yaşananlar çok daha farklı, bizlere gösterilenler aynanın sadece bir yüzü.
Belki de bu yüzden duyarsızlaştık şaşırmaz olduk: etrafımızda olup bitenlere, duyduklarımıza, gördüklerimize hatta hissettiklerimize… Ama İnsanların çoğu hiç üzerinde düşünmeksizin kimseye ait olmayan sahte Hayatlar yaşıyor. Gösterişli bir hayatı görüp HAYRET ettiğimiz gibi… Muhteşem bir ev görüp Hayret ettiğimizde avlusundan gökyüzüne bakıp gökteki güneşi, bulutları kimsenin satın alamadığını okumayı öğrenebilmeliyiz.
Büyük alışveriş merkezlerindeki ışıklı spot lambalara, ihtişamlı şeylere hayranlıkla baktığımız gibi gökyüzünün spot lambaları olan yıldızlara da kafamızı kaldırıp baksak, hayret edebilsek keşke. Güneşi ve onun gibi yıldızları, gezegenleri, samanyolu galaksisi direksiz boşlukta durduranın kim olduğunu, Onları böylesine aydınlatmasını sağlayanı, vereni, Dünya kuruldu kuralı yandıkları halde neden yakıtları tükenmediğini, o kadar hızlı döndükleri halde neden birbirine çarpmadıklarını, içerisinde biz canlıların yaşamasının mucizesini ve ses çıkarmadıklarını ve bu düzeni kural koyanın Rabbimiz olduğunu okuyabilsek.
O kadar kitap okuduğumuz halde mesneviyi okumadığımız, tevsir okumamamız, Yunus Emre ile tanışmadığımız hayret doğrusu. Bizlere okullarda ayrıca ahlak, davranış, nezaket, görgü kuralları, edep adap kuralları ders olarak verilmemesi HAYRET doğrusu. İnsan olabilmenin en temel yapısı küçük bir çocukken öğretilmeyip koca koca yetişkin insanlar olduğumuzda ceza evlerinde öğretileceğini ummak HAYRET doğrusu. Asıl marifet kainat kitabını okuyabilmektir. Asıl marifet insan olabilme gayretine girmektir.
Yazılan bir kitap katibini yazarını gösterir de, ağaç kitabının yaprakları, çiçekleri, güzel bir kuşun kanadındaki renkler, desenler ressamların bile resmedemeyeceği tüyleri, bir böceğin minicik gövdesine sığan onca sistemi katibini göstermez mi? Çünkü o katip Kendini bu yapraklarla, tüylerle, canlılarla, doğayla bize tanıtıyor. Bunca güzelliğe her gün bakıp sıradan sanılıp görülmezse tüm çabalar beyhude olur. Kainat kitabı görülüp de arkasında ALLAH görülmezse bilinmezse her şey manasız olur. Bizler günümüzde her şeyi hızlıca tükettik o yüzden yanı başımızdaki güzellikleri basit sandık, sıradanlaştırdık. Yakıp, yıktık, öldürdük, parçaladık. Elimizi attığımız her güzelliği geri dönüşümsüz bozduk, canlıların nesillerini tükettik, buzulları eritti doymadık yine de doymadık.
Peygamberimizin şu çok güzel cümlesi ağzımıza dua olsun inşallah: ‘Yarabbi HAYRETİMİ VE gayretimi artır’
Kendimizden başlayarak çevremize de güzel gözler ile baktığımızda eminim dünya da güzelleşecek.
Şimdi tekrar sormak istiyorum: “siz hangi yolda, nasıl bakarak yürümek istersiniz?”
Bizler hayatta güzel şeyleri görmeye gayret edelim.
Hiç bir şey sıradan değildir, her şey içerisinde muhakkak hayret barındırır umarım bunu görebiliriz.
Necip Fazıl Kısakürek’in güzel bir sözüyle son vermek istiyorum.
‘Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette;
Âlim ki, hayreti yok, ne boş yere gayrette!’
Sevgiyle, hayret ile esen kalınız…