Bir Tat Bir Doku, Fundamentals gibi ses getiren ve şakaları yıllarca ağızlarda dolaşan Cem Yılmaz, uzun bir aradan sonra Diamond-Elite-Platinium-Plus ile sahnelere geri döndü.
Üstelik bu gösterisi yılbaşı akşamı Netflix platformunda yayınlanarak pek çok kişinin eğlence tercihi haline geldi. Fakat 3 senedir kapalı gişe oynayan bu şovun Netflix sonrası izleyici geri dönütleri aynı başarıyı yakalayamadı. Cem Yılmaz gibi bir duayen hakkında ‘‘Cem Yılmaz bitmiş’’ veya ‘‘Eski tadı yok.’’ tarzı klişelere kaçmadan, gelin 5 alt başlıkta neden aynı keyfi alamadığımızı inceleyelim.
1: Editoryal Ekibin Başarısızlığı
Üç senedir kapalı gişe oynayan bu gösterinin Netflix’e gelişi elbette büyük bir imkan sağladı. Fakat gösteriyi canlı izleme fırsatı bulanların hepsini de şaşırttı çünkü gösterinin büyük kısmının kesildiğine tanık oldular. Bu da hem anlatıların tutarlılığının sekteye uğramasına hem de birçok esprinin dışarıda kalmasına sebep oldu. Kimilerine göre anlaşılan süre detayları gereği, kimilerine göre de siyasi sebeplerle birtakım şakaların Netflix’te yer bulamadığı söylendi. Bunlardan en çok dile getirilen de Nevşehir’le ilgili olandı. Fakat tüm bunların yanında alkış geçişleri de bir hayli kötüydü. Gösteriye haftalık olarak yayınlanan skeç programları havası vermişti.
2: Gündemin Hızı
Bir gösterinin yazılma, sahnelenme ve düzenlenip kayıt halinde dijital mecrada yayınlanma sürecinin uzunluğunu tahmin edebilirsiniz. Yani dakikalar içinde değişen ülke gündemi, çeşitli sosyal medya akımları, bir haftada viral olup sonra etkisini kaybeden komik videoların hızına yetişemeyeceğini de tahmin edebilirsiniz. Dolayısıyla Twitter gibi sosyal mecra gündemlerinden beslenmek, tek seferlik olmayan ve uzun bir süre sonra da Netflix’te yayınlanacak olan bir gösteri için doğru bir tercih midir?
3: Hatıra Anlatma Geleneği
Yabancı stand-up gösterilerinde de git gide popülerliğini yitirmeye başlayan bir gelenekle karşı karşıyayız. Önceki gösterilerde askerlik hatıraları, doktor anıları, film çekimlerinde yaşananları büyük ilgiyle dinliyorduk fakat kimse kimsenin hayatının detaylarını, başından neler geçtiğini merak etmemeye başladı ve bu sosyolojik durum komedilere de yansıdı. Hatta öyle ki çoğu anlatılan anıya ‘‘Atma Ziya!’’ tepkisi gelmeye, yani gerçek olsa dahi kurgu olduğu düşünülmeye başlandı. Bu sebeple komedyenler tekrar topluma ışık tutan gözlem ve tespit aktarıcılığına geçiş yaparken Cem Yılmaz’ın tatil hatıralarını anlatması elbette ilgi çekmedi.
4: Konulara Yaklaşım Biçimi
Bir komedyenin, özellikle de Cem Yılmaz gibi isimlerin en büyük özellikleri sıradan bir durumu dahi çok farklı bir perspektiften ele almalarıdır. Bu gösteride buna örnek esprilerden biri adalardaki at dışkısı kokusuna dair yaptığı ‘‘Göçebe zamanları çağrıştırıp adalardan ev alma isteği uyandırıyor’’du. Fakat bunların az oluşu ve zaten sosyal medyada binlerce kişi tarafından şakası yapılmış ve artık herkes tarafından hakim olunan konulara herkes gibi yaklaşması izleyicilerde ‘’Bu espri çoktan yapıldı’’ hissiyatı uyandırdı.
5: Duraksamalar
Gösteride herkesin en çok dikkatini çeken konulardan biri de buydu. Anlatırken uzun uzun es vermesi anlatacağı şeyleri unuttuğunu, bağlayamadığını, akışın tutarlılığını yitirdiğini hissettiriyor. Belki bu da editlenme biçiminden kaynaklıdır diye düşünmeye çalışıyor ve Cem Yılmaz’ın o durmak bilmeyen anlatıcı meziyetlerini yavaş yavaş kaybettiğine inanmak istemiyorum. Sonuç olarak, belki de ”Hiç gelmiyoruz, hiç yürümüyoruz” esprisi dışında örneğin bir ”Faruk Eczanesi” etkisi yaratabilecek ve hafızalardan silinmeyecek bir şakası olduğunu sanmıyorum. Fakat yine de bir sonraki projelerini büyük bir heyecanla bekliyorum.