Imposter sendromu; mevcut kanıtlara ve de etraftakilerin aksini belirtmesine rağmen kişilerin kendi başarılarını kabullenememesidir.
Yoğun bir çalışma döneminden sonra beklediğiniz ya da beklemediğiniz derecede büyük bir başarı sağladınız. İlk başta bu durum sizi hayli sevindirdi. Fakat sonradan bu başarınızın bir şans eseri olduğunu, bu başarıyı hak edecek kadar yetenekli olmadığınızı düşünmeye başladınız. İşte bu durumda ”Imposter Sendromu”ndan mustaripsiniz!
Daha da somutlaştırmak için bir uygulama yapalım: Eğer üniversite sınavına (ÖSS, YGS, YKS…) hazırlık sürecinden geçtiyseniz sizden deneme sınavlarından aldığınız sonuçları hatırlamanızı istiyorum. Lisenize sınavla girdiyseniz kendi lisenize geçerken girdiğiniz sınavı da düşünebilirsiniz. Deneme sınavının neticesinde netlerinizin arttığını görüyorsunuz. İlk önce seviniyorsunuz, belki aynı zamanda şaşkınsınız. Ancak zaman geçtikçe zaten deneme sınavının kolay olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. ”Zaten kolaydı, yoksa benim ilerlememle alakalı bir durum değil.’ diyorsunuz içinizden. Halbuki sınav her zamanki zorluğundaydı. Kaldı ki sınıftaki sıralamanız da yükseldi. Bu yükseliş sadece soruların kolaylığıyla gerçekleşebilecek bir şey değil.
Şimdi daha detaylı bilgilerle devam edebiliriz: Imposter sendromu; mevcut kanıtlara ve de etraftakilerin aksini belirtmesine rağmen kişilerin kendi başarılarını kabullenememesi, başarılarından veya becerilerinden sürekli şüphe duymaları ve tüm bunların sonucunda kariyerlerinin bir noktasında “sahtekâr” olarak ifşa edilmekten korkmaları şeklinde tanımlanan bir sendrom çeşididir.
İlk kez 1978’de Pauline Rose Clance ve Suzanne Imes tarafından tanımlanan sendrom, başlangıçta belirli alanlarda çok başarılı olan kadınlar arasında ortaya konmuştur.. Ancak daha sonra yapılan araştırmalarda yetersizlik duygusunun erkekler ve kadınlar arasında, birçok profesyonel ortamda ve farklı etnik gruplarda görüldüğü belirlenmiştir.
Hem geçmişte hem de günümüzde bu sendromdan mustarip birçok ünlü isim bulunmaktadır. Görelilik teorisiyle ve daha pek çok devrimsel çalışmasıyla bilinen Albert Einstein ya da iki kez Oscar Ödülü kazanan Tom Hanks bu ünlülere örnek olarak verilebilir.
Peki Imposter Sendromu’yla baş edilebilir mi? Elbette. Bu mücadeleye güvendiğiniz insanların sizler hakkında söylediklerini dikkate almakla başlayabilirsiniz. Tabi bu insanlar sizin üzülmemeniz için size yalan söylemeyecek kişiler olmalı. Gerçekten bir başarını varsa bunu dile getirdiklerinde sizi ”pışpışlamak” için söylemediklerini bilebileceğiniz birilerinden bahsediyorum. Ayrıca çoğu (”her” çok iddialı olurdu) psikolojik durumda olduğu gibi bu sendromla baş etmek için de en önemli faktör farkındalıktır. Kendinizin ve yeteneklerinizin farkında olun. Geçmişteki başarılarınızı hatırlayın, yeteneklerinizi küçümsemeyin.
Umarım bu içerik biraz olsun sizde farkındalık oluşturmuştur. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın.