Çocuk hastaların hiyerarşideki yeri!… Stajdayım. Yorucu bir günün beni beklediği aşikâr ama sıkıcı geçmeyeceğinden eminim.
Tabii her zamanki gibi geç kalmışım ve hocaya görünmeden sıyrılma taktiğini uyguluyorum. Çocuk hastayla başlamışlar çoktan ve ben de hemen gözlemlemeye tutuyorum hastayı.
Dört yaşında bir kız çocuk. Konuşma yetisi henüz gelişmemiş, zihinsel herhangi bir engeli yok. Ayaklarında spasitesi görüldüğünden ayakta duruş pozisyonunu düzeltecek egzersizlerin uygulamasından sonra yürüyüş egzersizi yaptığımızda hastanın bir çocuk olduğunu unutan arkadaşları görüp, bir hayli şaşırdım ve etrafıma baktığımda uygulama salonunun çocuklar için çok da alternatifli bir yer olmadığını gördüm.
Arkadaşlar çocuğu yürütmeye çalışırken hemen zorlanmayacakları bir yöntem bulup çocuğun dikkatini çekecek oyunlar oynayarak yürütmeyi başarabildik.
Burada dikkat edilmesi gereken şey hastanın bir çocuk olduğunu unutmayıp alternatif yöntemler geliştirmek olmalı.
İlk olarak çocuğun dilinden anlamalı, ona uygun ortam hazırlanmalıdır. Mesela çocuklar için uygulama salonları bir oyun salonuna çevrilmelidir ki ”Fizik Tedavi” uzun süreçli bir tedaviyi gerektirdiğinden hastanın çocuk da olsa psikolojik olarak bunu tedavi süreci değil de hafta sonları uğradığı bir park gibi görmelidir hasta. Çünkü bilinçaltına bu şekilde işlediğinde iyileşme sürecine katkı sağlar.
Ayrıca fizyoterapistler de bunu göz ardı etmeyip çocuklara nazik davranmalıdır.
Hastanın tedavisi bittikten sonra diğer bir çocuk hasta geliyor yanımıza.
Altı yaşında bir erkek çocuk. Musküler distrofisi görüldüğünden tedavi egzersizlerini hocamız uygularken annesi yanıma oturarak;
”Okula yazdırdım aslanımı” diye başladı hikayesini anlatmaya:
Kayıt yaptırmaya gittiğimde öğretmeniyle tanıştım. O kadar sıcak kanlı hoş bir kadındı ki çok rahat bir şekilde aslanımı ona emanet edebilirim diye düşünüyordum. Bana, yavrumun okula geldiğinde getirmesi gereken malzemeleri yazdırdı ve eşimle beraber okul alışverişini yaptıktan sonra haftanın başı geldiğinde götürdüm aslanımı okuluna.
Yavrumu görmeden öğretmen hanım o kadar ilgiliydi ki benle, ne olduysa aslanımı gördükten sonra oldu.
Dışardan seyrettim tüm olanları ilk gün. Masası ayrıydı, aldığım tüm eşyalar başka çocuklardaydı. Yanlış gördüm herhalde, öğretmen buna müsaade etmez diyip aslanımı bırakıyordum kurtlar sofrasına.
Şehre uzak olduğumuzdan her gün görmeye gelemiyordum diye anca servise kadar eşlik edebiliyordum. Sonra işe gidiyordum diye yavruma da halini sormaya pek fırsatım olmuyordu.
Günden güne sessizleşiyordu, yavrum eriyordu.
Sonraki günlerde öğretmen arayıp ”çocuğunuz yaramazlıktan başka bir şey yapmıyor gelin alın” diyince bir terslik olduğunu farkettim.
Benim aslanım yaramazlık yapacak, çocuklarla kavga edecek, daha düzgün yürüyemiyorken çocuklara sataşacak ha?
Benim biricik yavrumun sesi soluğu çıkmaz. Zehir gibi bir kafası vardır ki sorma hanım kız…
İki yaş öteden gelmiştir, saygılıdır, sevgi doludur ne istesin başkalarından yavrucağım?
Öğretmenin aramaları devam edince dayanamayıp okula gittim ve tekrardan dışardaki kapının penceresinden izlemeye koyuldum olanları.
Aslanımın ilk günde olduğu gibi masası ayrı ve önünde hiçbir oyuncak veya diğer çocuklarda olan herhangi bir şey yok vaziyette oturmuş derin sessizliğiyle dalmıştı bir kenara. Sonra o öğretmen olacak kadın geldi yanına ve bas bas bağırmaya başladı durduk yere aslanıma.
Telefonum tuşlu olmayaydı da çekeydim be o görüntüleri hanım kız… Gerçi çekmeye yürek mi dayanır?
Ben dışardan izlerken telefonum çaldı yine. Bu sefer okul müdürü arıyordu beni.
”ÇOCUĞUNUZ BİR TÜRLÜ RAHAT DURMUYOR. YETER ARTIK GELİN ALIN KAYDINI!”
Diyerek kapattı telefonu yüzüme.
Şimdi kim beni tutabilirdi? Bu gördüklerimden sonra kim bana inandırabilirdi insanlığın varlığını?
Öğretmenin ve müdürün yanına gittim direk. Aldım aslanımın kaydını, bir sürü saydırdım ve şikayet edeceğimi söyledim.
Ki ettim de.
Bu sefer niçin arıyorlar beni biliyor musun hanım kız?
Özür dilemek ve şikayetimi geri çekmem için. Ne garip değil mi böylelerinin öğretmen veya müdür olması?
Diğerlerinden ne farkı vardı benim yavrumun? Yürüme engeli vardı diye ona canice davranılması hak mıydı? Sadece okumak istedi diğerleri gibi onunda sonuna kadar hakkı değil miydi?
Ya işte öyle hanım kız… Bunun gibiler yüzünden çocuğum eğitimden alıkoyuldu. Ben şimdi kime teslim edeyim, kime güveneyim? İyileşene kadar evde kendim bir şeyler öğretmeye çalışacağım ki nereye kadar devam ettirebilirim? Ben de bir çalışanım, eşimle beraber eve ekmek götürmek zorundayım. Ben onları Allah’a havale ettim hanım kız ne diyebilirim ki hayırlısını dilemekten başka…
Dinlediklerimden sonra hastaya baktım. O masum yüzüne, gülüşüne… Bu coğrafyadaki insanların insansızlığına bir de küfrettim bakarken.
Öğretmen ya öğretmen!
Nasıl bir öğretmen bir çocuğun sırf engeli var diye diğerlerinden ötekileştirir?
Nasıl bir sistem ki bu bir KPSS ile cani insanları öğretmen, hele ki müdür yapabilir?
Bu bir örnekti ya bunun gibi diğer ötekileştirilen hastaların vaziyeti neydi?
Bunun önüne geçilmesi gerek bir an önce !
Çocuk hastaların hiyerarşide bir yeri olması gerek. Gelecek nesillerin içinde bu hastaların da olduğu unutulmamalı ve bu ülkeyi kurtaracaklar arasında belki de en önde yer alacaklarından şüphe duyulmamalıdır!
Ve şunu da eklemeliyim ki engel onlarda değil cahillerin zihniyetinde olduğu için bu zihniyet bir an önce değiştirilmelidir!
Size demiştim stajım sıkıcı geçmeyecek ama sıkkın geçtiği aşikâr…