Pandemi sonrası okula uyum araştırmasında öğretmen ve öğrencilerin fikirlerinin ayrıldığı ortaya konuldu
Pandemi sonrasında okula uyum süreciyle ilgili yapılan araştırma, öğrencilerin yüzde 86’sının okula dönmekten mutlu olduğunu ancak kaygılarının da arttığını ortaya koydu. Araştırmaya göre, öğrencilerin yüzde 97.2’si okula uyumlarının yüksek olduğunu, öğretmenlerin yüzde 45.2’si ise öğrencilerin uyum sürecinin orta derecede olduğunu düşünüyor. Öğrenciler en çok ders sürelerinin kısalmasını ve tenefüslerin uzatılmasını istiyor.
Koronavirüs pandemisi nedeniyle 1,5 yıl okuldan ayrı kalan öğrenciler, Eylül ayında yeniden yüz yüze eğitime start verdi. Okul hayatına dönen öğrenci, öğretmen, idareci ve veliler için de uyum süreci başladı. Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Eğitim Bilimleri Fakültesi, okula uyum sürecini değerlendirmeye yönelik geniş kapsamlı bir araştırmaya imza attı. Türkiye genelinde 65 ildeki farklı devlet ve özel okuldan 3 bin 625 K12 düzeyindeki öğrenci, bin 822 öğretmen, 5 bin 336 veli ve 151 okul yöneticisiyle yapılan çalışmada, pandemi sonrası okula uyum süreci, uyum programlarının varlığı ve verimliliği, bu süreçte yaşanan zorluklar ve zorluklarla baş edebilmeye yönelik görüş ve öneriler araştırıldı.
Araştırmada, öğrencilerin yüzde 86’sının okula dönmekten mutlu olduğu ancak buna rağmen öğrencilerin birçok açıdan da kaygılı olduğu ortaya çıktı. Öğrencilerin yüzde 97.2’si okula uyumlarının yüksek olduğunu belirtirken, öğretmenlerin yüzde 45,2’si öğrencilerin pandemi sonrasında okula uyumlarının orta derecede olduğuna dikkat çekti.
“UYUM UZUN SÜRELİ BİR DÖNEM”
Araştırma sonuçlarını değerlendiren ve oryantasyon ile uyum süreci arasında ciddi bir fark olduğunu söyleyen BAU Rektörü Prof. Dr. Şirin Karadeniz, “Oryantasyon bulunduğumuz ortama alışmak ve oranın kurallarını anlamak için kullanılan bir süreçtir ve çok kısa sürer. Uyumu da belki bir eğitim dönemi, bir yıl boyunca devam eden çocuğun hem akademik başarısını hem de psikolojik anlamda hazır bulunuşluğunu arttıran tüm aktiviteler olarak düşünebiliriz. Var olan ekosisteme uyum sağlamak ve orada başarılı bir şekilde var olabilmek anlamına gelir. Demek ki biz 1,5 yıldan sonra çocuklarımızı okullara aldığımızda bu uyum sürecini doğru tasarlayamamışız” ifadelerini kullandı.
KONU ÇOCUKSA MATEMATİKSEL EŞİTLİLİKLER DOĞRU ÇALIŞMAZ
Araştırma sonuçlarının yüzde 99 dahi olsa, yüzde 1’lik kısmının büyük bir çoğunluğu ifade ettiğini hatırlatan Prof. Dr. Karadeniz, “Yüzde 1 bile, 18 milyonluk bir öğrenci kitlesini düşündüğünüzde çok büyük bir rakam. Bu yüzden çocuk söz konusu olduğunda matematiksel eşitlikler doğru düzgün çalışmaz. 1 çocuk bizim için sonsuza eşittir. Bu yüzden geliştireceğimiz her uyum programında çocuklarımızın tamamı için kapsayıcı bir şekilde çalışmamız gerekiyor” dedi.
ÖĞRENCİ NE İSTEDİĞİNİ BİLİYOR; YOĞUNLUK AZALSIN İSTİYOR
Öğrencilere de uyumlarının artması için ne yapılması gerektiğini de sorduklarını söyleyen Prof. Dr. Karadeniz, öğrencilerin ne istediğini bildiğine dikkat çekti ve ekledi:
“Ne yapılması gerektiğini bu nesil çok net biliyor. Demek ki bizim eğitim tasarımında ve karar alma sürecinde öğrencileri de bu sürecin içine katmamız gerekiyor. Öğrenciler, ‘öğretim programının yoğunluğunu azaltın, derslerin süresini azaltın, teneffüs süresini artırın, dersleri biraz daha eğlenceli hale getirin, okuldaki hijyen kurallarını dikkate alın ve düzenleyin, gürültüyü azaltın, sosyalleşmemiz için bizlere fırsat verecek gezi, spor gibi aktiviteler ekleyin ve akademik yönden bizlerin başarılı olması için de bize ek imkanlar sunun’ diyor. Bunları dikkate alarak tasarımlar yapsak biz aslında bu uyum sürecini çok iyi tasarlayabiliriz. Eğitimin genelinde de öğrencimizin sesini duyarak yaptığımız tasarımlar, ihtiyaca cevap verecek tasarımlar olacak.”
ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 86’SI MUTLU AMA KAYGILI
BAU Eğitim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Derin Atay, sahada yapılan görüşmelerde uyuma yönelik sorunlarla karşılaştıklarını ve bu nedenle veri topladıklarını ifade etti.
Prof. Dr. Atay, “Öğrencilerin yüzde 86’sı okula dönmekten çok mutlu olduklarını söylüyorlar ama bu soruların altında bir de açık uçlu sorular vardı. Burada öğrencilerde kaygı olduğunu gördük. Çocuk ailesinin ve öğretmenlerinin beklentisine karşı kaygılı hissediyor ve onları yerine getiremediğini düşünüyor. Salgınla ilgili de kaygıları var” dedi.
ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 97’Sİ OKULA UYUMLARININ YÜKSEK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR
Prof. Dr. Atay, “Öğrencilerin yüzde 97.2’sinin okula uyumunun yüksek, yüzde 94.7’sinin de motive olduğunu düşünüyor ama daha fazla sosyal etkinlik istiyor. Sosyal duygusal açıdan öğretmenler ve öğrenciler için destek gerekiyor. Okullarda rehberlik öğretmenleri var ama yeterli değil. Çocuklar ‘biri beni dinlesin’ diyor ama iletişimi de zayıflamış. Bu yüzden rehberlik çok önemli. Toplum kurallarının çocuklara tekrar anlatılması gerekiyor. Akademik çalışmalarda esneklik olması gerekiyor. Çok sınav ve müfredat odaklı gidiyoruz. Çocukların ihtiyacı olan çocukların enerjilerini olumlu şekilde kullanabilecekleri etkinliklerde yer almaları gerekiyor” diye konuştu.
ÖĞRETMENLER ÖĞRENCİLERİN UYUMUNUN ORTA DERECE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR
Öğretmen ve öğrenci verilerinin birbiriyle tutmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Atay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öğretmen ve öğrenci verileri birbiriyle tutmuyor çünkü öğretmenlerin yüzde 45.2’si öğrencilerin pandemi sonrasında okula uyumunun orta derecede olduğunu düşünüyor. Öğretmen bu süreçte çok zorlanıyor. Okula dönüşte öğretmen tekrar müfredat yetiştirme ve akademik kaygı yaşıyor. Öğretmen, öğrencilerin kurallara uymadığını görüyor. Çocuklar evdeki esnekliği okulda görmek istiyor ama bu da öğretmen için daha da kaygı verici bir durum. Çocuk okullardaki kurallara uyamıyor ve asıl uyumsuzluk buradan çıkıyor.”
ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ VE VELİ İLETİŞİMİ GEREKİYOR
Sonuçlara göre velilerin yüzde 95’inin çocuğunun okula iyi uyum sağladığını düşündüğünü dile getiren Prof. Dr. Atay, öğretmen, öğrenci ve veli iletişiminin olması gerektiğini vurgulayarak, “Velinin çocuğuyla özellikle bu dönemde iyi iletişim içerisinde olması gerekiyor. Sadece ödev yaptın mı? Sınava çalıştın mı şeklindeki bir yaklaşımın bu dönemde faydalı olacağına inanmıyorum. Çocukların yeteneklerine, isteklerine, yaşlarına ve gelişimlerine uygun aktivitelerde daha fazla yer almaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.