Sabır da neymiş? Hepimizin nasılda işi başından aşkın değil mi? Ziyadesiyle meşgulüz hepimiz, zamana yetişmeye çalışıyoruz.
Hemen, çabucak yetiştirilmesi gereken ne de çok işimiz var. Bir çarkın dişlisi gibi dönmeye kapılmış, bir sonraki boşluğu doldurmak için yetişmeye çalışırken hayatımızda sabır etmeye hiç yer bırakmamışız. Baş döndüren soluksuz bir koşturmada, neyin vakti zamanı gelmiş anlayamıyoruz bile.
Bizim varlığımızı yönetmek için var edilen zaman, sadece insan için değerli ve önemlidir. Çünkü biz zamanın içine doğar, onunla yaşar ve onun içinde ölürüz. Hızla geçtiği olur, yavaşladığı da… Bizim içine girdiğimiz beklentiyle alakalı tüm dinamiklerini değiştiren bir olgudur. Ve hal budur ki; bu süre zarfında zamanın geçip gitmesini sükûnetle bekleyen ve koşulların oluşmasını beklerken bulunduğumuz ruh halimiz bizim tekamül savaşımızı gösterir.
Her zaman istediğimizi yapabilmemiz için ihtiyacımız olan zamanı alamayız tabiki. Sabır işte bunu öğrenmektir. Ederi kadar zamanını beklemeyi öğrenmek.
Sabır; insana kapıların açılmadığı anlarda zorlanmaması, eşikte oturup kendi zamanının gelmesini beklemeyi bilmenin, ruhu suküt ettirmenin ve teslimiyetin, umutla ve inançla bekleyişin adıdır. Ne zaman harekete geçeceğini anladığın ana kadar beklemedir.
Zamanı işleme becerisi, olgunluğun bir alameti gibi görünür. Sabrın ne olduğunu ederinin, bedelinin ne olduğunu sabırla pişenler ancak bilir. İnsan; zamanın eteğinde yaşarken, kendi ölümünün de idrakinde aynı zamanda. Buna rağmen, sabırla tanıştırılmış ve beklemek öğretilmiş. Nasıl yaman bir çelişki içerisinde aslında…
Hem hayat kısa, hem beklemeyi bilmek ve sabretmek zorunda…
“Aynı adımla hem ölüme hem de geleceğe yürüyoruz” demiş Minkovski. Nasıl savaşacağız peki?
Dünya üzerinde her şeyin bir vakti ve bir zamanı olduğuna kalben inancımızı tümlememiz gerekiyor. Çözüm tevekkül içinde, tutunacağımız ve bekleyebileceğimiz bir yaşam alanı oluşturmayla başlıyor. Güneş nasıl vaktinden önce doğmuyor ise, çiçek baharın kokusunu almadan güzelliğini bize sunmuyor ise, biz de vakti gelmeden sabır şarabını bitiremeyeceğiz. Bunu içselleştirdiğimizde başlıyor yolculuğumuz. Şarabın bitişi ise kaderi bir zamanla ayarlanıyor. Bunu bildiğimizde ise, zaman bizi kucağını açmış bekliyor olacak.
Rilke’nin Genç Bir Şaire Öğütler’de söylediği gibi: “Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilmez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu her şeyi o an yaşama meselesidir. Şu anda soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın.”
Ah günler yürür de, dünler ve bugünler yatağında akan sular gibi kayıp aynı yerde birleşir. Her şey geçer. Endişeler de, acılar ve mutluluklar da, beklemeler de sonsuza kadar sürmez. Zamanın kudreti bütün dağları aşar da, size kucağını açarak koşar gelir. Yine sizi memnun eder.
“Ve gönül Tanrısına der ki; pervam yok verdiğin elemden. Her nimet kabulüm, yeter ki; gün eksilmesin penceremden.” Ne güzel diyor Tarancı. Sabrın; her kişinin kalbine yerleşemeyeceğini de anlatıyordu.
Bu yüzden; en güçlü tekamül savaşçıları, “sabır ve zaman” sizin tarafınızda olsun…