Çağımızın hastalığı erteleyiş. Eski çağlardan bugüne uzanan bir sorun erteleme hastalığı. Bilimsel olarak hiçbir çözüm üretilememiş ve adı değişmeyen bir illet.
Genç, yaşlı, çocuk, yetişkin demeden yediden yetmişe tüm insanlığı sarıp sarmalamış bir tür kesinleşmemiş hastalık.
İnsan, hayatı boyunca her şeyi erteler. En önemlisi hayatını insanca yaşamayı erteler. Hep bir koşturma, hep bir yerlere yetişme çabası. Ama unuttuğumuz bir şey var ki, dünya yarım bırakılmalar dünyasıdır. Senin yarım bıraktığın her şeyi bir başkası tamamlayacaktır. Bu sebepten ve her şeyden önemlisi yaşamayı ertelememeliyiz.
Bakıyoruz ilkokul öğrencisi verilen ödevler karşısında kırk dönerek, ağız bükerek erteliyor. Bahanesi var çünkü… Bahanelerin ardına sığınıp ertelediğimiz durumlar bize belli bir süre sonra tekrar dönecektir. Verilen sorumlulukları, yapılması gerekenleri, gidilmesi gereken mekanları, güven duymayı, sevmeyi ve en önemlisi birlik beraberliğimizi erteliyoruz. Hep, bir sonraki güne, bir sonra ki saate… Bahane cümlemiz hazır ‘sonra’ hep sonra… Yine tekrarlıyorum erteleyip zamana bıraktıklarımız da aslında yine bize bırakıyor.
Taziyeye gider ağlarız, düğüne gider oynarız. Nerede, ne zaman, kiminle, ne yapmanız gerekiyorsa o an onu yapın ertelemeyi bir kenara bırakın. Hayatı anlık yaşamalıyız aslında.
Sevmen mi gerekiyor?
En güzeli ile sen sev.
Güvenmen mi gerekiyor?
En çok sen güven. Fakat erteleme. Ertelediğin hiçbir duygu sana aynı samimiyetle gelmeyecektir.
SEVGİLER.