Anne bana kalın çorap ve kalın pantolon giydirir misin?Fermuarlı olsun üstüne bir de düğme taktır anne. Ben tuvaletimi yapmasam olur mu? Allah’ım lütfen tuvaletimi yapmayayım lütfen…
Küçük kardeşim Ömer yeni doğmuştu. Erken doğduğu için kuvöze almışlardı. Şuncacık canın her bir yerinden iğne ve kabloları nasıl geçirmişlerdi hâlâ aklım almıyor! Annemler ben ve kardeşim Ali’yi evde kalamayacak kadar küçük olduğumuz için amcamlara bırakıp kardeşimi ziyarete giderlerdi her akşam.
Amcamlar şehrin biraz dışında bizim eve çok uzak olmayan iki katlı müstakil bir evde yaşıyorlardı.Çiftçilikle uğraştıkları için evin alt katını ambar olarak kullanıyorlardı. Ve garip olan tuvaletin evin dışında olmasıydı.
Yengem sekiz aylık hamile olduğu için onlara her gittiğimde on bir yaşında olmama rağmen boyumun yetmediği işleri bana yaptırır, amcam ise kışın yapacak işi olmadığından kahvelerde zil zurna takılır, gece evin yolunu zar zor bulup gelirdi.
Ali ve kuzenim Mehmet Akif oyunlarını oynar yoruldukları gibi uykuya dalarlardı ve ben işlerimi bitirememiş, yorgunluktan bitap bir şekilde hayal kurardım annemlerin gelişini.
Tabii amcam herkes uyuduktan sonra gelir anahtarı bir türlü bulamayıp çok ses çıkarınca kapıyı açmalı, yemeğini hazırlayıp önüne indirmeliydim.Yengem hamileydi… Kalkmamalıydı… Uyumalıydı keyfince, feryatlardan bihaber…
–Ne yapıyorsun Şirine?
Bu arada adım Şerin. Kürtçe; tatlı, sempatik ve sevimli demek.
Fakat amcam Şirine derdi. Ona daha cazibeli veya efsunkâr gelirdi belliki.
-Hiç. Annemlerin gelmesini bekliyorum amca.
-Boşver sen annenleri yengen uyudu mu onu söyle?
-Uyudu amca aç mısın?
-Açım tabii açım…
Yemeğini hazırlayıp masasına indirdikten sonra tuvalete gittim. Sadece ilk on saniyeyi hatırlıyorum. Tabii her geçen günün ilk on saniyesini…
Arkamda gölge beliriyordu ilk sahnede, mekan değişiyordu- tuvaletten ambara- ve sonrakilerde de olayın tekrarı yaşanıyordu fakat farklı repliklerle…
-Pantolonunu indirmen zor olmuyor mu Şirine?
-Hadi biraz ip atlasana Şirine!
-Çok sesin çıkmasın o ipi dolarım boynuna Şirine!
-Amcacık bugün tuvaletini mi yaptıracak ha Şirine?
-Guccük kurbağa guccük kurbağa guyruğun nirede? Guyruğum yok guyruğum yok yüzerim direde…
-Biraz sonra gelirler elbet renk verirsen senin nasıl da yapmak için yalvardığını herkese söylerim!
Vesaire vesaire…
Annemler gece saat iki gibi bizi almaya geldiklerinde hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum.
Tek cevap hakkım vardı.
– Ne oldu kızım nedir bu suratının hali?
– Hiç baba. Yorgunluktan herhalde.
O kadar inandırıcı olsa gerek. Hiçbir zaman bunun haricinde bir neden aramadı babam.
Veya annem.
Çocuktur ne derdi olabilirdi ki?
Onların zaten ilgilenmesi gereken dertleri vardı bir de benimle mi uğraşacaklardı?
İlk zamanlar eve vardığımız gibi odamın kapısını kilitleyip uykuya dalana kadar ağlardım. Karanlıktan korkar, ışığı sevmez öyle çok ışık görmeyen yerlerde saklardım büyük sırrımı.
Mahalleye adımımı atmazdım; arkadaşlarım dışarı çağırdıklarında oynadığım oyunları çoktan unutmuştum bile.
Akşam olmaması için Allah’a, amcamlara gitmemek için de anneme yalvarıyordum. Beni de yanınızda götürün lütfen!
-Çocuklara yasak Şerin! Birkaç saatliğine gidip geliceğiz. Az kaldı kardeşin kuvözden çıkacak.
Evet kardeşim çıkacaktı kuvözden ama ben her geçen gün daha büyük kuvöze -tabuta- giriyordum.
Günler geçtikçe bu durumun böyle gitmeyeceğini anlamıştım ve bir şeyler yapmam gerekiyordu. Peki ne yapabilirdim?
Sesimi çıkarsam kim bana inanırdı? Veya kim benim yanımda olurdu?
Ne olursa olsun buna bir son vermeliydim.
Amcamın tıkırtıları yine kapıdan duyulduğunda hemen açtım kapıyı ve;
-Hoşgeldin amca biliyorum açsın ama yemeği sonra mı yesen?
-Sen öyle diyorsan öyle olsun Şirine. Ne o amcacığına şirinlik mi yapıcaksın yoksa?
-Evet amca sen hazırlan ben geliyorum iki dakikaya.
-Demek öyle… Bekliyorum Şirine bekliyorum…
Hafif sırıtarak yanından ayrıldım. Yapacaktım. Ancak böyle inandırabilirdim kendimi. Yaparsın sen Şerin!
Derin nefes alıp yengemi uyandırmaya gittim.
-Yenge uyanman gerek! Acil bi durum var sadece bana inan ve uyan lütfen!
-Ne oldu Şerin ne acil durumu? Saçma sapan şeyler için uykumu bölme! Nereye kalkayım bu halimle?
-Yenge lütfen uyan lütfen çok acil!
-Off tamam kalktım! Ne oldu Şerin?
-Yenge sadece beni dinle ve dediklerimi sorgulamadan yap lütfen.
Amcam ambarda yerini almıştı çoktan. Elindeki tütünü sarmakla meşguldü ki yanına gittim.
-Nerede kaldın Şirine? Ağaç oldu belden aşağısı. Hahaha! Zaten ağaç da neyse.
Titreyerek yanına gittim. Her zamanki gibi başımı okşadı ve tam yapmaya yeltenecekken arkadan yengemin çığlıyla durdu bir an.
Evet. Her şeyi görmüştü yengem. O, her şeyi görmüştü! Benim nasıl istismara uğradığımı görmüştü! On bir yaşındaki çocuğa neler yaptırdığını görmüştü! Artık son bulacaktı! Özgür olacaktım!
Sevindiğim şeyin bu kadar üzücü olması çok sonra kahretti beni.
Evet yengem görmüştü ama sadece bir çığlıkla yetinmişti. Neden mi? Çocuğu babasız mı büyüseydi? Yoksa evsiz barksız mı kalsaydı? Bunu neden göze alsındı ki? Alt tarafı kocası on bir yaşındaki yeğeniyle birkaç arzusunu yerine getiriyordu! Ne vardı ki bunda?
En azından beni evlerinden uzak tutarak vicdanını dindirmeye başarabilmiş olsa gerek ki şu an ikinci çocuklarının bekleyişindeler…
Hikayenin sonunda ne mi oldu dersiniz?
Hiçbir şey.
Otuz yaşıma geldim. Karanlıktan, boş odalardan, samanlıktan ve de insanlardan çok korkarım. Olayın üstünden on dokuz yıl geçmesine rağmen tuvaletin kapısını açık tutmadan ve evde kimse olmadan gidemem. Annemsiz sokağa çıkamam, yemek yiyemem. Yazın ortasında kalın kıyafetler giyerim ki kimse çıkaramasın. Ha birde nerde kıyafet değiştiririm biliyor musunuz? Gardrobumun içinde.
Önce odamın kapısını kilitlerim sonra gardroba girip değiştiririm kıyafetimi. Kendimden bile gizlerim tüm çıplaklığımı.
Haa şu sırrım da… Benle kaldı tabii. Neden öyle davrandığımı soran anneme tek cevabım “öyle” olmuştu ve hiç sorgulamadan kabul etmişti beni…
Şimdiye kadar sessiz kalmamın sebebi beni hiçbir zaman anlamayacak bir ailemin olmasıydı. Ama artık buna bir son veriyorum. Çünkü başka ailelerin yaşamaması gerek. Başka çocukların -kız veya erkek- istismara uğramasına göz yumacak değilim.
Uyanın anneler! Size bu çağrım! Çünkü bir ailede çocukların ilk öğretmeni annesidir! Onlara her şeyin en ince detayına kadar söyleyin. Anlatın.
Çocuktur ne anlar diyip geçmeyin hiçbir zaman!
Etrafınızdan koruyup kollayın. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki sağ kolunuzu sol kolunuza kaptıran bir devir bu.
Seslerine kulak verin, dinleyin bakın neler söylüyorlar, içlerinde ne çığlıklar biriktirdiklerine bir bakın anneler!
Sonra çok geç olunca evladınızın size feryadı “anne bana kalın çorap ve kalın pantolon giydirir misin?” olmasın…