Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Safiye Arık dünyada her 11 yetişkinde biri diyabet hastalığına sahip olduğunu söyledi
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Safiye Arık, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun açıkladığı verilere göre dünyada her 11 yetişkinde biri diyabet hastalığına sahip olduğunu, Türkiye’de ise bölgelere göre değişmekle birlikte ortalama yüzde 7 oranında diyabetli bulunduğunu söyledi.
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Dr. Safiye Arık, “Diyabet, insülin eksikliği ya da insülin etkisindeki kusurlar nedeniyle organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik, geniş spektrumlu bir metabolizma bozukluğudur. Tüm karbonhidratlı yiyecekler kandaki glikoza bölünür. İnsülin, glikozun hücrelere girmesine yardımcı olur. İnsülin üretememek veya etkili şekilde kullanmamak, kanda yükselmiş glikoz seviyelerine (hiperglisemi olarak bilinir) yol açar. Uzun vadede yüksek glikoz seviyeleri vücutta hasara ve çeşitli organ ve dokularda yetersizliklere neden olur” dedi.
DİYABET TÜRLERİ VE BELİRTİLERİ
Diyabet türlerinin dört klinik tipte sınıflandırıldığını belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı, Uzm. Dr. Safiye Arık, en sık görülen türlerinin Tip1, Tip2 ve Gestasyonel (Gebelik Diyabeti) olduğunu söyledi. Dördüncü türünün diğer sebeplere bağlı (ilaç kullanımına, hormonal bozukluklara vb.) bağlı olarak görülebileceğini kaydetti.
Tip1 diyabette mutlak insülin eksikliği olduğunu ve her yaşta gelişebileceğini ancak genellikle çocuklarda ve ergenlerde görüldüğünü ifade eden Uzm. Dr. Safiye Arık, Tip1 Diyabette vücudun çok az insülin ürettiğini ya da hiç üretmediğini belirtti. Hastalarda beta hücre yıkımı söz konusu olduğunu da anlatan Uzm. Dr. Arık, “Beta-hücre rezervi yüzde 80-90 oranında azaldığı zaman klinik diyabet semptomları ortaya çıkar. Hiperglisemiye ilişkin ağız kuruluğu, çok su içme, açlık hissi, çok idrar çıkma, kilo kaybı ve yorgunluk gibi semptom ve bulgular aniden ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla zayıf ya da normal kilodadır. Genellikle 30 yaşından önce başlar. Mutlaka kan şekeri seviyesini kontrol altında tutmak için insülin enjeksiyonuna ihtiyaç duyulur” diye konuştu.
Yetişkinlerde daha yaygın olarak görülen Tip2 Diyabetin ise tüm diyabet vakalarının yaklaşık yüzde 90’ını oluşturduğunu ifade eden Uzm. Dr. Arık, “Toplumda daha sık görülen diyabet formu tip 2 diyabettir ve insülinin yeterince etki gösterememesi (insülin direnci ve insülin sekresyonunda azalma) sonucu ortaya çıkar. Vücut ürettiği insülini iyi kullanamaz.
Genellikle insülin direnci tip 2 diyabetin öncesinden başlayarak uzun yıllar tabloya hakim olmakta, insülin sekresyonunda ciddi azalma ise diyabetin ileri dönemlerinde veya araya giren hastalıklar sırasında ön plana geçmektedir. Çoğunlukla 30 yaş sonrası ortaya çıkar, ancak obezite artışının sonucu olarak özellikle son 10-15 yılda çocukluk veya adolesan çağlarında ortaya çıkan Tip2 Diyabet vakaları artmaya başlamıştır. Hastalık genellikle sinsi başlangıçlıdır. Pek çok hastada başlangıçta hiçbir semptom yoktur.
Bazı hastalar ise bulanık görme, el ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma, ayak ağrıları, tekrarlayan mantar infeksiyonları veya yara iyileşmesinde gecikme nedeniyle başvurabilir. Tedavisindeki en önemli nokta ise düzenli beslenme ve spor yani sağlıklı yaşamdır. Aynı zamanda hastalarda kan şekeri seviyesini kontrol altında tutmak için ilaç ve/veya insülin kullanması gerekebilir” dedi.
Gestasyonel DM gebelik sırasında ortaya çıkan ve genellikle doğumla birlikte düzelen diyabet formu olduğunu belirten Uzm. Dr. Safiye Arık, gebeliğe bağlı insülin direnci ve genetik yatkınlık nedeniyle oluştuğunu söyledi.
TANI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Uzm. Dr. Arık, “Diyabet tanısı dört yöntemden herhangi birisi ile konulabilir. Çok ağır diyabet semptomlarının bulunmadığı durumlar dışında, tanının daha sonraki bir gün, tercihen aynı (veya farklı bir) yöntemle doğrulanması gerekir. 8 saatlik açlık sonrası bakılan plazma glikoz değerinin 126 mg/dl ve üstünde olması, 75 gr ile yapılan oral glikoz tolerans testinde 2 saat plazma glikoz değerinin 200 mg/dl ve üstünde olması, diyabet semptomları olan bireylerde rastgele bakılan plazma glikoz değerinin 200 mg/dl ve üstünde olması, standartize metodlar ile bakılan HBA1C değerinin yüzde 6,5 ve üstünde olması durumunda diyabet tanısını konulur” dedi.
Diyabet hastalarında kan şekerinin olabildiğince normale yakın seviyelerde tutulması göz, sinir ve böbrek hasarları, kalp krizi ve inme gibi sorunlarla karşılaşma riskini azaltacağını önemle vurgulayan Uzm. Dr. Safiye Arık, “Sağlıklı beslenme ve uygun egzersiz programının uygulanması, diyabetin vazgeçilmez tedavi unsurlarıdır. Yaşam tarzı değişikliği ile kan şekeri kontrol altına alınamayan veya başlangıçta kan şeker değeri çok yüksek olan Tip2 Diyabetli hastalara ağızdan alınan ilaçlar ve/veya insülin tedavisi başlamak gerekebilir. Her hastanın tedavisi bireyseldir. Hastalar sağlık sorunlarının önemine göre tek bir ilaç kullanabildikleri gibi; iki, üç veya daha fazla çeşit ilaç kullanabilirler. Tip1 Diyabet hastalığı ömür boyu insülin kullanılmasını gerektirir. Gestasyonel diyabette ise diyet ve egzersiz programı ile glisemik kontrolün sağlanamadığı vakalarda insülin tedavisi başlanmalıdır” diyerek sözlerini noktaladı.