Dünyada Kırılma Anları, Tarih Açısından Değerlendirmesi ve Yeni Dünya Düzeni! Dünyanın tarihte belirli kırılma anları vardır.
Dünya yeni bir sisteme ya da düzene geçeceği zaman belli kırılmalar yaşıyor. Şu an günümüzde yeni sistemin, yeni düzenin sancılarını yaşıyoruz. Özelikle Dünya Tarihi açısından yakın dönemlere bakarsak,
- 1789 Fransız İhtilali
- Almanya ve İtalya’ nın siyasi birliğini tamamlayıp dünyada söz sahibi olması,
- Birinci Dünya Savaşı ve yapılan antlaşmaların getirdiği sorunla, krizler,
- 1929 Ekonomik Buhranı,
- İkinci Dünya Savaşı ve Franklin D. Roosevelt ile W. Churcill’ in Dünyayı Atlantik Bildiriyle paylaşması,
- Soğuk Savaş Dönemi,
- Sovyet Rusya’ nın dağılması,
- 11 Eylül Olayı,
- Günümüzde ise yaşanan Covid-19 olayı.
Dünya genelinin tarihi ana hatları bu şekilde kırılmalar ile doludur. Bu kırılmalardan kimlerin güçlü çıktığına bakmak gerekir. Sistem belirli bir süre içerisinde kendisini her zaman yenilemeye muhtaçtır.
Büyük olaylar beraberinde her zaman için kaosu da getirmiştir. Olaylar neticesinde mutlaka yeni bir düzenin oluştuğunu görmekteyiz. Fransız Devrimi bunlardan bir tanesidir. Özellikle Fransız Devrimi “İnsan Haklarını” ön plana çıkarırken diğer bir unsur ise “Milliyetçilik” Olayıdır. Milliyetçilik akımları Fransa’yı derinden sarsmış aynı zamanda bu olay diğer ülkelere yayılmıştır. Milliyetçilik akımının çıkması neticesinde Kralların ve monarşilerin yetkileri kısıtlanmış ve bir “halk egemenliği” ortaya çıkarken ekonomik anlamda liberalizm ve emperyalizminde çıkışı en üst seviyeye ulaşmaya başlamıştır.
Hükümdarların yetkilerini devretmesi elbette kolay bir süreç olmamıştır. Lakin Milliyetçilik akımının yarattığı sorunlar genişlemiş ve dünyayı paylaşmak için büyük güçler bloklara ayrılmıştır. Fransa-İngiltere-Rusya, Almanya- Avusturya-Macaristan, İtalya şeklinde olmuştur. Büyük devletler bir “ekonomik” anlamda dünyayı kendilerine paylaştırırken, bundan en büyük payı kimin alacağı önemli idi. Avusturya Dükü’ nün öldürülmesi bunun sadece bir sebebi olmuştur.
Fransız Devrimi ile Krallar egemenliğini halka bırakırken, günümüzde sermayenin uluslar arası alanda bir Küreselleşme meydana gelmiştir. Bu Küreselleşme ile bir “oligarşi” düzeni uzun yıllar sonra tekrar yaratılmıştır. Bunun hazırlıkları elbette yavaş yavaş olmuştur.
Fransız Devrimi
Karşılaştırmak istediğim Fransız Devrimi ile alınan haklar şimdi COVİD-19 önlemleriyle tekrar halklardan alınıyor. İnsanlık dünya üzerinde özgürlüğünü elbette kolay bir şekilde kazanmamıştır. Fransız Devriminde Kralların hâkimiyeti biterken, halkların egemenliği yani demokrasisi başlamış, şimdi ise Covid-19 ile halkların egemenliği elinden alınarak yeni bir sistemle “Tek Dünya Devleti” kurulma aşamalarına geçilmeye başlanmıştır. Ulus Devletler bu süreçte çok sarsılmıştır. Ayrıca Fransız Devrimi ekonomileri sarsarken, bu süreçte tüm dünya ülkeleri önlemlerle yeni ekonomik politikalara sert bir biçimde geçmiştir. Bu hayatımızın her alanına her şekilde yansımıştır.
Olaylar her zaman bizlerin bir sonuca çıkmasını sağlamıştır. Tarihin arka planını iyi bir şekilde bilmek bizleri, ileriye yönelik olarak insanlığı nasıl bir düzenin beklediğini de görmüş oluyoruz. Her sistemin mutlaka kendisini yenileyecektir. Günümüzde olduğu gibi. Dünya artık bu olaylar ile yeni bir sisteme geçmeye çalışmaktadır. İnsanlar artık sosyal medyanın birer eseri olurken, alanı teknoloji ile kolaymış ve yaşam tarzlarını bir sisteme göre düzenlemiştir. İnsanlar, insanlardan uzaklaşmaya başlamış ve tek tip bir insan modeli ortaya çıkmaya başlamıştır. Elbette bu sistemin işini kolaylaştırmıştır.
Ekonomik anlamda sistem, dijitale adım atmış ve toplum artık nakit para yerine, sanal paralar ya da internet aracılığıyla para aktarımı yapmaya başlamıştır. İnsanlar böylece kendi aracılığıyla sistemin değişmesine katkıda bulunmuştur. İleriye dönük plan yapanlar BM 2030 Ajandası, “Sürdürülebilir Tarım, Ekonomi, İklim” gibi kelimeler kullanmaya başlamıştır. Bu insanlık için ise tehlikeli bir sürece gittiğini bizlere gösteriyor.
World Economic Başkanı Klaus Schwab nasıl bir düzen olduğunu kendisinin yazdığı kitapta dile getirmiş ve söylemiştir. Klaus şöyle demiştir:
“Ben burada da bir sıfırlama yapılması gerektiğini düşünüyorum. II. Dünya Savaşı‘nın ardından uygulamaya sokulan çok taraflı sisteme geri dönemeyiz. İhtiyacımız olan şey uluslararası sistemin reformdan geçirilmesi.
Dünya Ticaret Örgütü’nü düşünün. Küresel ticarete yeni boyutlar eklemek zorundayız…”
Dünyamız oligarşi düzeniyle yeniden tekrar dizayn edilerek yeni sistemin içerisine alıştırılmaya çalışılıyor. Stefan Zweig dediği gibi, “Ben de tek bir vazifem olduğunu biliyorum, insan olmak ve çalışmak.” İnsanlar yeni bir sistemin içerisinde yer alıp özgürlüklerini devredecekler mi? Yoksa yeni getirilmeye çalışılan özgürlüklerini koruyacaklar mı? Fransız Devrimi ile kazanılan haklarını devredecek mi?