Kadın insandır, insana hayat verir… Nasıl başladı bu serüven, bilmiyorum. Lakin Adem’den sonra başlayan bir hikaye olarak kutsal kitaplarda kayı da geçmiş ve ilk günden bugüne kadar, maksadı amacı bozulmamış bir yaradılış destandır, bu.
Anneden ve babadan dünya ya gelmeyen, ademin neslini sürdüren, insanlığa can veren hayat veren, o ilk kadın Havva’dan, babası olmadan dünyaya gelen İsa’yı karnında taşıyıp doğuran, dini kitaplarda kutsal kabul edilen Meryem’e kadar ve sonrasında, canından can çıkaran, bir su damlasından, insan yapan sihirbaz.
Elbette buna ilahi bir gücün yardımı ile yapıyor diyebilirsiniz. Lakin eğer o İlah, o güç kadına bu meziyeti yükledikten sonra, kadına bu özelliği verdikten sonra, erkeğinde kadına bakış açısını genişletmesi gerekir. İlkel bir dünyaya göz açmış olsaydık, kimseler kimsecikler yanımızda olmadan büyüseydik ve bir kadının erkek egemenliği altında olmadığını görseydik, bilin ki bir çoğumuz kadını bir İlah gibi görürdük.
Yani kadın ulaşılmaz olsaydı, değeri ne olurdu sizin için? Lakin durum böyle değil, eşimiz can yoldaşımız, sevdiğimiz kadın, omuz omuza dünyada yegane güvenecek yoldaşımız, bize benzeyen, bizim gibi olan ve DNA’larımızı geleceğe taşıyan çocukları, karnında bin bir zahmetle büyüten, ona hayat veren kadın, çok sevdiğimiz, canımızdan bir can olan eşimizin annesi, kendi annemiz, eşimiz, kızımız, oğlumuzu bizden bile çok seven, ona yoldaş olan hayat arkadaşı kadın. Bin bir zahmetle, sırf biz beğenelim diye saatlerce günlerce aylarca ve yıllarca uğraş veren, çalışan çabalayan ve tüm yaptıkları bir gün gelip unutularak ya bir namus kavramına, yada bir anlaşmazlığa kurban edilen o kadın.
Biz kadını bir insan gibi görmedikçe, onu benliğimize ait bir meta gibi, eşya gibi gördükçe, onun yanlış bir seçimi yüzünden bir ömür boyu o kararına kurban ettikçe, ona seçme hakkını psikolojik olarak baskı ile kısıtladıkça ve vücudunda ki kadına özel farklılıkları, bize ait bir namus kavramı olarak gördükçe asla insan olamayacağız.
Unutmayın her kadın bizi doğuran, dünyaya getiren, büyüten ve bize güç verendir. Unutmayın kadınlar erkeklerden daha insancıl ve medenidir. Bir kadın erkek kendisini aldattığı zaman veyahut onunla anlaşamayınca yasal haklarını arar, boşanmak ve kalan hayatını belki başka birisi ile paylaşmak, kendisine verilen değeri hissettirebilecek birisini arar. Eşini ne kadar sahiplense de ona medeni bir şekilde ayrılmanın doğru olacağını bilir.
Çünkü bir erkeğin insan olduğunu, mutlu olmayı hak ettiğini, beğeni ve görüşlerin zamanla değişebileceğini iyi bilir. Kadın bir erkekten ayrılırken, ona ceza vermek için değil, artık evlilik aktinin bitmesi gerektiği için ayrılır. Lakin erkek ne kadar büyük yanlışlar yapsa da kadından bağışlayıcı olmasını bekler, tekrar, tekrar ve tekrar. Kadın yanlış yapınca da onu kendine ait bir eşya gibi gören erkek kendisine bir adalet uygulamaya kalkar ve bunun sonucu asla adil olmayacaktır.
Kadınlarda tıpkı erkekler gibidir. Yanılgı içinde kararlar verip yanlışlarını düzeltmek isteyebilirler. Mesela evli bir kadın eşini tanıdıkça onun aslında sevdiği insan olmadığını anlayıp, başka bir erkeği sevebilir. Bunu tekerrür ederek kendisine eş olabilecek adayı ararken düştüğü yanlış gibi görünen unsurlar aslında onun hayatını oluşturur ve bu durumda 2. bir şahsı ilgilendirmemesi gerekir.
Kadının üzerinde ki baskı, ta çocukluktan başlayıp ölene kadar devam eden bir yanlıştır. Bu yanlışların düzeltilmesi için ise tek çare onu sadece ve sadece insan olarak görmektir.
25 Kasım’ın anlam ve önemini tekrar hatırlayalım.
BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal Kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo’nun: “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra boğazlanıp dövülerek vahşice öldürüldüler.
Not: Odessa yayınlarında, son yazdığım kitabı yayınevinin kendi sitesinden alabilirsiniz. “Stratonikeia” bundan 23 asır kadar önce, o zamanlarda geçen bir aşk hikayesini ve prenses dahi olsa ülkenin çıkarları için yapılan haksızlıkları anlatmaktadır. Bir kadının dilinden onun duygu ve düşüncelerini anlatabilmek ve toplum onun yaptıklarına ne kadar ahlaksız gözü ile bakarsa baksın onu anlayabilmek için yazılan güzel bir roman olarak şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum.