Aslında bir kadının korunmaya ihtiyacı yoktur. Zaten koruma bilincinin altında yatan da kadının güçsüz olmasıdır.
1690 tarihinde Dominik Cumhuriyet’i Rafael Trujillo tarafından diktatörlükle yönetilmektedir. O dönemde bu faşist rejime karşı çeşitli ayaklanmalar gerçekleştirilmiştir. Clandestina Hareketi, Rafael Trujillo rejimine karşı direnişin merkezidir. Patria, Minerva ve Maria Mirabel Clandestina Hareketi’nin öncüsüydüler. 25 Kasım 1960 tarihinde Mirabel kardeşler Trujillo’nun askerleri tarafından tecavüze uğramış ve vahşice katledilmişlerdir.
Bu olay ülkenin tarihine kazınmış bir leke olmaktadır. 25 Kasım 1981 yılında yaklaşık diktatör Trujillo’nun ölümünden 20 yıl sonra, Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda “Kadın Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” kabul edilir. Bunun ardından 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” kabul edilmiştir. Gelin 25 Kasım 1960 tarihinde yaşanan bu vahşetin ardından günümüze kadar olan süreçte kadınların maruz kaldıkları psikolojik ve fiziksel şiddetin boyutlarını inceleyelim.
Birleşmiş Milletler 2017’de yayımladığı rapora göre dünyada 87.000 kadın cinayeti işlendi. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’na göre, Avrupa’da her 3 kadından 1’inin 15 yaş ve sonrasında şiddet gördüğü analiz edilmektedir. Bunun yanı sıra kadınların, vasıflı mesleklerde ya da yönetici pozisyonlardaki yüzde 75’i, hizmet sektöründeki işlerde ise yüzde 66’sı cinsel tacize uğradıklarını dile getirmektedirler. Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi’ne göre, 2018 yılında Dünya’da 379 milyon kadın aile içi şiddete maruz kalmaktadır. Türkiye’ye baktığımızda ise durum daha kötüleşmektedir. Türkiye’de 2018’de 440, 2019 ise 474 kadın öldürülmüştür. 2021’de ise sadece Eylül ayında 26 kadın öldürülmüştür.
Kadın şiddeti sadece fiziksel olmakla kalmayıp aynı zamanda psikolojik şiddette hakim sürmektedir. Kadınların bedenleri, cinsellikleri, giyimleri hatta nerede ne yapacakları hakkında sürekli söylemler mevcuttur. Çoğu toplumda kadınların kaç çocuk yapacakları hakkında bile söz hakları elinden alınmıştır. Geçmişten bu yana özel ve kamusal alanda erkeğin hakimiyeti görülmektedir. Hala eşinin ya da sevgilisinin hatta babasının sözüne göre yaşamak zorunda olan kadınlar var. Ekonomik özgürlükleri, yaşam özgürlükleri, giyim özgürlükleri olmayan kadınlar mevcut hala. Sokakta istediği saatte rahat yürümeyen bir kadının o an yaşadığı da bir psikolojik şiddettir. Peki bu şiddetlerin son bulması için bir şeyler yapılıyor mu ya da neler yapılmalı?
Bir ülkenin kadına bakış açısını o ülkenin iktidarı belirler. İktidar kadınları erkeklerden daha zayıf ya da kırılgan görüyorsa o ülkenin vatandaşı da öyle görmeye devam edecektir. Aslında sorun kadınları naif görmeyle başlamaktadır. Kadınlar, erkeğin yanında güçsüz, erkeğin yapacağı işleri yapamaz olarak görülmektedir. Mesela “kadın bir çiçektir” bilincinin altında da bu vardır. Kadın güçsüzlükle eşleştiriliyor. Çoğu erkek, kadınları ya koruruz ya da şiddet uygularız bakış açısına sahiptirler. Aslında bir kadının korunmaya ihtiyacı yoktur. Zaten koruma bilincinin altında yatan da kadının güçsüz olmasıdır. Kadınlar duygusaldır, kadınlar objektif bakamaz vs. Mesela baktığımızda Türkiye’de mecliste kadın oranı kaçtır?
Türkiye’de 2021 yılı itibari ile kadın milletvekili oranı %17,35. Yani bir ülkede, ülke adına karar vermek isteyen kadınların oy oranı bu kadar düşükken o ülkede nasıl kadına bakış açısı değişebilir! Bazı yerlerden şu sesler yükselebilir: “Kimse tutmuyor isterlerse girebilirler.” Cidden tutmuyor musunuz? Kadınların, çocukluklarından yetişkinliklerine hatta yaşlılık dönemlerinde bile uğradıkları fiziksel ve psikolojik şiddet kadınların topluma bir sıfır eksik başlamasına sebep oluyor. Zamanla kadınlar da bunu kabul etmeye başlıyor. Kendilerini belli alanlara sıkıştırıyorlar. Artık bu alanı genişletme zamanı.
Sorun dünyada kadınlara ayrıcalıklı davranma sebebinin oluşması, pozitif ayrımcılık dediğimiz şeylere ihtiyaç duyulması. Kadınlar çiçek değildir, kadınlar duygusal değildir, kadınlar sadece anne değildir. Kadınlar da erkekler gibi insandırlar. İktidarın kadınlara özel kanunlar çıkarmasına gerek yoktur. Sadece kadınların erkeklerden farklı olmadığını, farklı olanın cinsiyet değil sadece insanlık olduğunu anlatacak şeyler yapmalıdır. Saçma sapan kadına şiddet dizileri çekip ekranlarda o çirkin sahneleri gösterip erkeklerin kafasında “kadına şiddet uygulamak” fikrini oluşturacak boş yapıtlara izin verilmemelidir.
Tüm dünyada yapılacak şey budur: “Kadını erkekten zayıf görenlerin algısını değiştirmek.” Kadınları korumak yerine erkeklerin ya da böyle düşünen kadınların düşüncelerini değiştirmek. Hala bir erkeğin korunmasına ihtiyaç duyacağını düşünen kadınlar yok mu? Elbette var. Çünkü toplum o kadına bunu öğretmiştir. Var olan toplum algısı yıkılmalıdır. Geçmişten günümüze, savaşta, cephede direnen, gücünü her alanda yansıtan kadınların bu varlıkları yok sayılmamalıdır. Öncelikle kadınlar kendilerini güçsüz görmemeli, daha sonra iktidar kadının yerini erkekle eşdeğere getirilmeli en sonda topluma bu bilinç kazandırılmalıdır. İstediğini elde eden, her alanda var olan, rahatça yaşayan kadınların dönemi başlamalı artık.