Merhaba sevgili yol arkadaşlarım bugün size güzel sevgilinin sevgilileri Hz. Mevlana ile Şems’ ten bahsedeceğim.
Onların yolculuğundan, asıl gerçek tasavvuf ve İslam aşığı bu iki canın yanmasından ve tanışmalarından bahsedeceğim.
Mevlana daha küçükken aileden kaynaklı bir ilmi tedrisattan geçmiş, babası Sultan-ül Ulema olduğu için sultanın dini vekaletine bakıyordu. Mevlana’nın annesi ise, çok iyi bir hafızdı. Bütün ilimi Mevlana ailesinden almıştı. Küçük yaşta çeşitli kerametlere nail olmuş. Bir gün bahçede oynarken melekler ona görünmüş ve konuşmuşlardı.
Mevlana ve ailesi Horasan’ın Behl şehrinde yaşarken Moğol istilası ile şehir karıştı. Bunu engellemek için Mevlana’nın babası sultanın savaşa girmemesi için çok dirense de engel olamadı. O sırada Mevlana çok küçüktü. Babası, ailesini koruduğu ve sultanın fikirlerini savunmadığı için doğduğu şehri bıraktı. Ailesiyle yollara düştü. Küçük yaşta bir çok yer gezen Mevlana her gittiği yerde değişik etnik kişiler tanıdı. Her gittiği yerde hoşgörü göstermeye başladı. Mevlana’nın evrenselliği bu kadar çok gezmesinden geliyordu.
En son Karaman’da ikamet etmeye karar verdikten sonra dönemin sultanı Alâeddin Keykubat onu Konya’ ya çağırdı. En iyi müderrislerden biri olan Bahaeddin Veled, sultanın davetini seve seve kabul etti. Adına bir dergah yapıldı. Şuan ki Konya da Mevlana türbesi günümüze kadar gelen bir yapıdır. Babasından sonra Mevlana’ya kaldı. Mevlana burda batini ve fenni bir çok eğitim aldı. Babasının bütün kitaplarını su gibi içti…
Babasının ölümünden sonra talebe yetiştirmeye başladı. Günler böyle giderken bir şeyin eksikliğini hep hissetti .. Hep birşeyler yarım kalıyordu… Konya’da babası kadar iyi bir müderris oldu. Ünü şanı büyüyor. Herkes saygı duyuyordu. Bu arada iki evlilik yaptı. ilk evliliğinden Kimya Hatun, ikinci evliliğinden Alâeddin ve Sultan Veled dünyaya geldi …. Ama içindeki o eksiklik, o boşluk hiçbir zaman dolmuyordu. Ta ki gönüldaşı yarenini Şems’ini bulana kadar…..
ŞEMS TEBRIZI YLE TANIŞMASI
Şems Tebrizi, Tebrizli Şems… “Şems” kelime anlamıyla güneş demek….. Tebriz’in güneşi….. Aynı zamanda gezgin ve seyyahtır. Gerçek adı Şemsüddîn Muhammed b. Alî b. Melikdâd Tebrîzî (ö. 645/1247) Iran hoy köyünde dünyaya geldi. Şemsü’l-hak ve’d-dîn, Şems, Şems-i Tebrîzî lakaplarıyla anılır.
Babası Ali B. Melikdâd (Melik Dâvûd), ticaret maksadıyla Horasan’ın Bezer vilâyetinden Tebriz’e gelip yerleşen bir kumaş tüccarıdır. Çok güzel bir çocuk olduğu için kötü kişilerin nazarından korumak amacıyla kadınlar arasında bulundurulan Şems bu sırada altın işlemeciliğini öğrenmiş ve Tebriz’de “zerdûz” lakabıyla meşhur olmuştur. Şems’in çocukluk ve gençlik yıllarında gizemli bir hayat sürdüğü, yüksek mânevî kabiliyetlere sahip olduğu, çokça riyâzette bulunduğu, semâ yaptığı, çeşitli müşahedelere mazhar kılındığı, medrese eğitiminden uzak durduğu zikredilir.
Şems’in ilk defa, Maḳālât’ta birkaç yerde adı geçen Tebrizli şeyh Ebû Bekr-i Selebâf’a intisap ettiği anlaşılmaktadır. Sahih Ahmed Dede, Şems’in ona yirmi iki yaşında iken intisap ettiğini, on dört yıl şeyhine hizmet ettikten sonra seyahate çıktığını belirtir (Mevlevîlerin Tarihi, s. 139, 148)Tebriz yakınlarındaki bir tekkede şeyhlik yapan, geçimini sepet örerek sağlayan, müridlerine hırka giydirmeyen, fütüvvet ve melâmet ehli sûfîlerden olan Selebâf’ın Şems’in tasavvufî şahsiyetinin teşekkülünde önemli etkisi vardır.
Sipehsâlâr’a göre Şems, kerametlere meyli olmayan, kara keçe giyip kendini halktan gizleyen, daima mücahede halinde bulunan, tâcir kıyafetiyle devamlı seyahat eden, medrese ve tekkelerden ziyade kervansaraylarda konaklayan, içinde bir şey olmadığı halde kaldığı hücrenin kapısını sağlam bir kilitle kilitleyen, sırlarla dolu, şalvar uçkuru örerek geçimini sağlayan bir derviştir. Şems, Halep’te on dört ay boyunca bir medrese hücresinde riyâzette kalmış ve mânevî işaret gereği sohbet dostunu bulmak için Anadolu’ya yönelmiştir.
Maḳālât’ta, “Beni velîlerinle tanıştır” diye dua etmesi üzerine rüyasında, “Seni bir velîye yoldaş edelim” denildiğini, onun nerede olduğunu sorduğunu, ertesi gece o velînin Anadolu’da bulunduğunu, ancak tanışma vaktinin henüz gelmediğinin söylendiğini belirtmektedir. Sipehsâlâr, bu rüyanın onun Anadolu’ya gidip Mevlânâ ile buluşmasına vesile olduğunu kaydeder. Şemsle Mevlana ilk karşılaşması bazı kaynaklara göre Halep ‘te olmuştur. Mevlana’ nın babasının ölümünden sonra ona hocalık yapan Seyyid Burhaneddin Mevlana’yı tahsili için Şam’a göndermişti.
Mevlana bir pazar yerinde kalabalıkta vaaz verirken, Şems onu kalabalıkta dinler.. Onun hemen Mevlana olduğunu hisseder. Ve Mevlana da Şems’i tanır. Şems birden kaybolur. Mevlana Şems’in omzuna elini koyar ve elinden tutar, şu cümleleri söyler. “Ey dünya sarrafı Beni anla” Bu sözlerden sonra Şems Tebriz’i iştiyak halinde yani kendinden geçerek yer yığılır. Kendine geldiğinde Mevlana ordan gitmiştir. Mevlana’yla Şems’in ikinci karşılaşması ise, Seyyid Burhaneddin’in vefatından 5yıl sonra Konya ‘da olmuştur.
Sahih Ahmet Dedeye göre, hayatının sonlarında Konya’dan ayrılıp Kayseri’ye yerleşmeye karar veren Seyyid Burhaneddin daha önce Bağdat’ta tanıştığı Şems Tebriz’inin Konya’ya geleceğini Mevlana’ya müjdeleyen kişidir. Eflaki’nin kaynağına göre, Şems Konya’ya geldiğinde Abdülbaki Gölpınarlı kaynağına göre, Şems 62, Mevlana 40 yaşındaydı.
Mevlânâ ders verdiği dört medreseden biri olan Pamukçular Medresesi’nden talebeleriyle birlikte ayrılıp giderken Şems ansızın önüne çıkmış ve bindiği katırın gemini tutarak, “Ey dünya ve mâna nakitlerinin sarrafı! Muhammed hazretleri mi büyüktür yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi?” diye sormuş, Mevlânâ, “Muhammed Mustafa bütün peygamberlerin ve velîlerin başıdır” diye cevap verince Şems, “Peki ama o, ‘Seni teşbih ederim Allahım, biz seni lâyıkıyla bilemedik’ dediği halde Bâyezid, ‘Benim şanım ne yücedir, ben sultanların sultanıyım’ diyor” demiş, bunun üzerine Mevlânâ, “Bâyezid’in susuzluğu az olduğundan bir yudum su ile kandı, idrak bardağı hemen doluverdi; halbuki Muhammed’in susuzluğu arttıkça artıyordu.
Onun göğsü Allah tarafından açılmıştı. Sürekli susuzluğunu dile getiriyor, her gün Allah’a daha çok yakın olmak istiyordu” diye cevap vermiş, Şems bu cevabı duyunca kendinden geçmiş, bir müddet sonra da yaya olarak medreseye gitmişlerdir..
Sözlerime burda son verirken asıl yolculuğun bundan sonra başladığını belirtmek isterim. Şems Tebriz’i ve Mevlana’yı anlamak gerekir.
Bu bölümü 2 kısım olarak yazacağım canlar. Devamında Mevlana’yı Mevlana yapan olaylar, dergahta yaşadıkları halvet süreci ve Şems’in ayrılığı daha birçok konu anlatacağız. Tabiki bu haftanın Mevlana haftası olması sebebiyle ŞEBİ Aruz’la bitireceğiz. Su gibi olun inşallah eyvallah
Kaynak :sipersalar- eflaki- Ahmet sahih dede-İslami ilimler ansiklopedisi